Monthly Archives Eylül 2023

Vücudumuzda toplar ve atar damarlarımıza ek olarak lenf damarlarımız bulunmaktadır.

Lenfödem; lenf drenajındaki yetersizlik sonucunda proteinden zengin sıvının interstisyel alanda birikimi ile oluşan bir durumdur. Önlem, erken tanı ve erken tedavi önemlidir. Lenfödem tedavisi ile ödemin azaltılması, daha fazla ödem oluşumunun ve enfeksiyonların engellenmesi, cilt bütünlüğünün, eklem hareket açıklığının ve ekstremite fonksiyonunun korunması, hastanın psikososyal olarak desteklenmesi hedeflenir. Hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesi ve tedavi sürecine aktif katılımları sağlanmalıdır.

Lenfödem progresif bir hastalık olduğu ve erken tanısı daha etkin bir tedavi yapılmasına imkan tanıdığı için mümkün olan en erken dönemde tanı konulması çok önemlidir. Kronik şişliği olan hastaların değerlendirilmesinde detaylı bir tıbbi hikaye alınması ve fizik muayene yapılması oldukça kritiktir. Ekstremite hacmi, suyun yer değiştirmesi metoduyla ya da daha sıklıkla standart aralıklarla çevre ölçümleri yaparak hesaplanabilir. Lenfödem tanısında kullanılmakta olan görünütleme yöntemleri arasında lenfosintigrafi, lenfografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme ve ultrasonografi yer almaktadır. Bu makalenin amacı, lenfödem tanısında kullanılan yöntemleri, konuyla ilgili literatür ışığında gözden geçirmektir.

Lenfödem tanısında klinik değerlendirme önem taşımaktadır. Lenfödemli hastaların çoğunda tanı fizik muayene ile konulmaktadır. Son yıllarda geliştirilen objektif ölçüm yöntemleri daha erken tanı ve daha ayrıntılı değerlendirme imkanı sağlamaktadır.

Lenfödem proteinden zengin intertisyel sıvının cilt ve cilt altında birikmesidir. Lenfatik sistem, lenfatik damarlar, lenf nodları ve lenfatik organlardan oluşur. Lenfatik kapiller -başlangıç damarları diye isimlendirilir- intersellüler aralıktan başlar. Lenf kapillerinin özel yapısı onun intertisyumdan geniş molekülleri (proteinler) ve sıvıyı reabsorbe etmesini sağlar. Lenf damarları tüm vücuda yayılmıştır, sadece santral sinir sisteminde ve kemik iliğinde bulunmazlar. Lenfatik damarlar büyükten küçüğe doğru lenf kapilleri, prekollektörler, kollektörler, trunkuslar ve duktuslardır. Duktus torasikus en büyük lenf damarıdır. Lenfatik organlar kemik iliği, timustur ve lenfosit yapımında rol oynarlar. Lenf nodları, dalak ve diğer diffüz lenfatik organlar (örneğin tonsiller, Peyer plakları) lenfositlerin toplandıkları ve çoğaldıkları yerlerdir. Lenfatik drenaj “lenfanjiyon üniteleri” tarafından sağlanır.

Lenfödeme Yönelik Tedaviler

1 Lenf Drenajı

2 Bası Giysileri

3 Bandajlama

4 Egzersizler

Lenfödem tedavilerinde hastanın ihtiyaçlarına göz önüne alındığında öncelikli tedavi lenf drenajı olmaktadır.

Lenf drenajı manuel bir tedavi olup vücuttaki lenf yollarına yapılan hafif masajlar şeklinde gerçekleşmektedir. Masajlar ile lenfödem bölgeleri boşaltılarak hasta rahatlatılmakta tedavinin kalıcı olması içinse masajların ardından bandajlama ve sonrasında bası giysileri ile süreç desteklenmektedir. Bu süreçte hastanın kendi bakımına da dikkat etmesi önemlidir. Ciltte meydana gelen herhangi bir kesi, çizik, yaralanma ve zedelenme tedavinin zorlaşmasına neden olabilmektedir.


*Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon AD, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir Türkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics. 2016;9(4):1-7

Read More

Lenfomalar günümüze kadar değişik şekillerde sınıflandırılmıştır.

İlk sınıflandırmalar daha çok morfolojik özelliklere göre yapılırken en son yapılan WHO 2016 sınıflandırmasında NK/T-hücreli lenfomaların morfolojik, immünofenotipik, genetik ve klinik özellikleri kullanılarak yapılmıştır. Bu makalede son değişikler eşliğinde olgun NK/T-hücreli lenfomaların sınıflandırılması özetlenmiştir.

Lenf bezleri vücut savunma mekanizmasının ana öğesi olan lenfoid sistemin bir elemanı olup, sağlıklı bireylerde vücuda giren yabancı maddelere karşı savunmada önemli rol oynar. Vücudun muhtelif yerlerinde bulunurlar ve genellikle zincirler hâlindedirler. Herhangi bir antijenik uyarı lenf bezlerinde aktivasyon ve büyümeye neden olur. Lenf bezlerinin anormal boyutlarda büyümesi lenfadenopati olarak adlandırılır. Birçok nedene bağlı olarak gelişebilen lenfadenopatilerin değerlendirilmesinde belli özelliklere dikkat edilerek patolojik büyümelerin ayırt edilmesi, erken tanı ve tedaviye erken başlanması açısından önem taşır

Lenf bezinin büyüme nedenleri

1 Reaktif büyüme: Bir antijenin uyarısı sonucu normal lenfositlerin ve makrofajların sayılarının artması,

2 Lenfadeni : Lenf bezinin kendi enfeksiyonları sonucunda inflamatuar hücrelerin infiltrasyonu,

3: Depo hastalıklarında metabolit yüklü makrofajlarca nodülün infiltrasyonu (Gaucher hastalığı, NiemanPick),

4: Lenf nodülünün primer veya metastatik neoplastik hücrelerce infiltrasyonu olarak sayılabilir.

Patolojik lenf bezi boyutu bölgelere göre farklılık gösterir.

Servikal ve aksiller bölgede 1 cm’den büyük (küçük çocuklarda servikal bölge 2 cm’den büyük), epitroklear bölgede 0.5 cm’den büyük, inguinal ve mediastinal bölgede 1.5 cm’den büyük, abdomende 2 cm’den büyük olan lenf bezi boyutları patolojik kabul edilir. Büyümüş lenf nodunun bazı özellikleri ile patolojik olup olmadığı konusunda ön fikir edinilebilir. Gergin, eritemli, sıcak, fluktuasyon veren, ağrılı, hassas, mobil, yumuşak olması veya fistülize (tüberküloz) olması daha çok enfeksiyon lehine büyüme düşündürüken, lastik kıvamlı, sert, yapışık (dokuya fikse), kitle yapan, ağrısız büyümeleri daha çok malignensiyi akla getirir. Tümör içi kanama, hızlı büyüme, nekroz ve enfeksiyon geliştiyse ağrılı olabileceği unutulmamalıdır. Birbirine komşu olmayan iki ya da daha fazla lenf bezi bölgesinde lenfadenopati saptanması yaygın lenfadenopati (LAP); bir lenf bezi bölgesi ya da birbirine komşu lenf bezi bölgelerinde lenfadenopati saptanması bölgesel LAP olarak adlandırılır. Bölgesel LAP’ların en sık nedenin enfeksiyonlar olduğu belirtilmiştir. Yapılan bir araştırmada, LAP’ların baş ve boyun bölgesinde %55, inguinal bölgede %14, aksiller bölgede %5, supraklavikuler bölgede %1 oranında görüldüğü saptanmıştır.


*İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bilim Dalı

Read More

1.Sabit Protezler

Köprü, kron, kaplama olarak da bilinen sabit protezler, ağızda az sayıda diş eksikliğinde uygulanan ve destek dişlerin kesilmesi (küçültülmesi) ile laboratuvarda hazırlanıp dişlere yapıştırılan protezlerdir. Dişlerin ağızda görünen kısımlarının yerine yapılan ve hasta tarafından çıkarılamayan protezlerdir. Takılıp çıkartılabilen protezlere oranla hasta tarafından daha kolay kabul edilir ancak uygulanabilmesi için birtakım koşulların var olması gereklidir. Dişlerin hazırlanması ve ölçü alınmasını takiben 2-3 seansta ve 1-2 haftada işlem tamamlanır.
-Metal destekli seramik kaplama,
-Zirkonyum kaplama
-E-max kaplama
-Porselen Laminate(yaprak porselen) gibi çeşitleri günümüzde yaygın olarak kullanılan sabit protezlerdir.

*Unutmayın, sizin için en uygun tedavi hekiminiz tarafından belirlenecektir.

2.Hareketli Protezler

Ağızda sabit protez yapmaya yetecek sayıda diş yoksa, kalan dişlerden ve dokudan destek alınarak yapılan takıp çıkarılabilen hareketli protezlere bölümlü protezler denir.
Eğer ağızdaki tüm dişler kaybedilmişse total (tam) protezler yapılır.

Hareketli protez (Takma diş) yerine implant yapılır mı?

Takma diş yerine alternatif bir uygulama olarak implant uygulamalarını gösterebiliriz. Son yıllarda köprü, damak ve takma dişler yerine implant uygulamaları sıklıkla yapılmaktadır.
Tamamen dişsiz ağızlarda bile güzel bir planlama ile hareketli protezlerden, yani takma dişlerden kurtulabilirsiniz.

Eksik dişlerin yerine protez yapılmazsa ne olur?

Köprü yapılmadığı taktirde hastanın komşu dişleri ve diğer çenedeki karşıt dişi, çekim boşluğuna doğru hareket eder. Bu nedenle bozulan diş kapanışı çürüklere ve diş kayıplarına yol açar.
Herhangi bir nedenle diş kaybı meydana geldiğinde komşu dişlerde bu boşluğa doğru hareket başlar. Bunun sonucunda yandaki dişlerde dişeti problemleri, bu boşluğa devrilmeye bağlı kemik kayıpları, estetikte bozulma ve çiğneme kuvvetlerinde değişiklikler meydana gelir. Eğer uzun süre bu boşluk implant ya da köprü ile restore edilmezse bu komşu dişlerde de kayıplar olabilir.
Diğer bir problem de, çiğneme eksikliği ile ortaya çıkan sindirim bozuklukları ve hastalıklardır. Kayıp dişin konumuna göre konuşma bozuklukları ve estetik kayıplar da bu sorunlardandır.

 

Read More