Monthly Archives Ocak 2022

Sonbahar Diyeti ile Yenilenin

Sonbahar aylarıyla ilgili önyargılarınızdan kurtulup, yazın bitişini bir kenara bırakıp sağlığınıza gerçekten önem vermeye başlamanın tam zamanı. Sonbaharda diyet ile metabolizmanızı hızlandırın, kışa hazırlayın ve yenilenin.

Öncelikle Sonbahar aylarında zinde kalmak için öncelikle bağışıklığınızı güçlendirmek ve ideal kilonuzda olmanız gereklidir. Vücudumuz mevsim değişikliklerinde daha çok vitamin ve minerale ihtiyaç duyar. Günlük beslenmenizde sebze ve meyvelere mutlaka yer verilmelidir.
C vitamini bu dönemde ihtiyaç duyduğumuz en önemli vitaminlerden biridir ve beslenmeyle yeteri kadar alınamıyorsa takviye kullanılmalıdır.

Kilo problemi olan kişiler için sonbahar dönemi kilo vermenin tam zamanıdır. Yaz aylarına doğru panik ile kilo vermeye çalışıp yanlış yöntemler başvurmak yerine sonbahar aylarında size uygun bir diyet ile kolayca kilo verip metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. Sonbaharda diyete başladığınızda haftada 1 kilo vererek kalıcı ve sağlıklı şekilde zayıflayabilirsiniz.

Sonbahar aylarında yorgun ve bitkin olmamak için; D vitamini seviyelerinizi mutlaka kontrol ettirin. Günce en az 15 dk. güneşe çıkmak ve yeterli miktarlarda süt ürünleri tüketmek sağlığınız açısından önem taşır. D vitamininden zengin besinler; yağlı balıklar (somon gibi), karaciğer, süt ürünleri ve yumurta sarısıdır.

Bu dönemde fit kalabilmek için kalsiyumdan zengin süt, yoğurt, ayran, kefir, peynir, çiğ badem, madensuyu, pekmez, susam, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagiller mutlaka tüketilmelidir.

Sonbaharda Sofranızdan Eksik Etmemeniz Gerekenler;

*Herhangi bir sağlık problemi olmayanlar için

Günlük

Süt, peynir, yoğurt, yumurta
Yağlı tohumlardan; badem, ceviz, fındık
Porsiyona ve mevsime uygun meyveler
Zeytinyağı,
Limon,
Baharatlar (Özellikle: zerdeçal, zencefil, pulbiber)
Yeşilçay, Beyazçay, Rooibos bitki çayları
Maydanoz
Çavdar ve yulaf mamulleri

Haftada Bir Gün

Balık
Kuru Baklagiller
Üzüm
Kırmızı Lahana
Bal Kabağı
Kereviz
Ispanak, Roka
Brokoli
Pırasa
Armut, Kivi

Read More

Serinleten Besinler

Serinleten ve sıcağın etkilerini dengeleyen, rahatlatan, ferahlık veren çok sayıda doğal bitki, besin ve baharat var. Bu doğal maddeler, özellikle Ramazan’ın bu son günlerinde susuzluk hissini azaltarak daha rahat bir gün geçirmenize ve daha az susayarak rahat oruç tutmanıza yardımcı olur. İşte bu yaz sıcaklarında mutfağınızdan eksik etmemeniz gereken serinleticiler:

Nane: Kurusu, tazesi, yağı, hepsi serinletici, ferahlatıcı ve çarpıntıları giderici etki gösterir. Taze naneyi salatalara ve içeceklere katabilirsiniz. Kuru naneyi de gidebilecek bütün yemeklere bolca koyabilirsiniz.

Kavun- Karpuz: Karaciğerden toksin atan, serinleten, yazın enerji veren meyvelerdendir.

Kabak-Salatalık-Acur: Kabak familyası susuzluğu giderici ve serinletici etkiye sahiptir. Fazla tuz ekleyerek yerseniz bu etki azalmış olur.

Kişniş: Taze kişniş görüntüsü biraz maydanoza benzer. Serinletici, enerji veren etki gösterir. Kişniş şekeri de bir tatlı kaşığı kadar yendiğinde serinletici etki verir.

Maden Suyu: Soğuk içilmelidir. İçine biraz taze nane ve limon katarsanız susuzluğu giderir ve serinletir.

Toz Zerdeçal: Zerdeçal özellikle karaciğerin ateş elementinden zarar görmesini engeller. Vücuttaki bütün yangısal olayların gerilemesine yardımcı olur, serinletir.

Limon: Limon müthiş antioksidan, kansere karşı koruyucu C vitamini deposudur. Limonun bazen içteki beyaz kabuklarını da yiyerek tüketin. Veya suların içerisine biraz limon sıkın.

Meyankökü: Tek başına bile meyankökü şurubu yaz sıcaklarında enerji verip sıcaklık hissini azaltır.

Zeytinyağı: Yaz sıcaklarında hazmı en kolay olan, sindirim sistemini ve cildi nemlendiren, sıcak etkilerini dengeleyen en sağlıklı yağ çeşididir. Özellikle sızmasını salatalar ve zeytinyağlı yemeklerden eksik etmeyin.

Gülsuyu: Hem cilt hem beden için bir serinleticidir. Buzdolabında saklayıp yüze püskürtürseniz cildinizi serinletir. Soğuk suya bir çay kaşığı koyup biraz da kaya şekeri karıştırır içerseniz serinletir, sakinleştirir, ferahlatır.

Read More

Karpal Tünel Sendromu Nedir?

Karpal tünel, el bileği iç yüzünde bulunan el bileği kemikleri ve bunun üzerinden geçen bağ dokusu yapısında ligamentten oluşan bir tüneldir. Karpal tünel sendromu el bileği iç yüzünde karpal ligaman denilen bağ dokusun herhangi bir sebeple şişmesi sonucu bu bağ dokusunun altındaki median sinirin sıkışması neticesinde oluşan sendromdur.

Karpal Tünel Sendromu Kimlerde görülür?

En sık el işi yapan kişilerde, gebelerde, bilgisayar başında saatlerce zaman geçiren kişilerde, uzun süre direksiyon kullanan kişilerde, montaj hattı gibi titreşimli el aletlerini sık kullanan, ellerini havada yüksekte tutan kişilerde görülme riski daha yüksektir. Ayrıca diyabet, gut, hipotiroid, romatoidartrit gibi bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkileyen kronik hastalıkları olan kişilerde ve bilek burkulması ya da kırılması yaşayanlarda da sık görülür.

Karpal Tünel Sendromu Belirtileri

  • Elin ilk üç parmağında karıncalanma ve ağrı
  • Başparmakta uyuşukluk hissi
  • Kol hareket ettirildiğinde artan ağrı ve yanma
  • Uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabilen bilek ağrıları
  • El kaslarında zayıflık

Karpal Tünel Sendromu Tanısı

Muayene Bulguları: Elin iç yüzünde özellikle başparmak kaslarında incelme, elin iç yüzünde karpal ligamanın olduğu bölgeye vurmakla ağrı hissi (Tinel testi), bilek fleksiyona getirildiğinde ağrı hissi (Phalen testi)

Elektrofizyolojik Testler: EMG ile median sinir iletim hızı ve amplitüdünde düşme görülerek tanı konur.

Karpal Tünel Sendromu Tedavisi

  • İlaç tedavisi (Antienflamatuvar ilaçlar)
  • Fizik tedavi
  • El bilek ateli
  • Lokal enjeksiyon tedavileri

Cerrahi: Cerrahide lokal anestezi ile birkaç cm’lik kesi ile karpal ligaman bulunarak kesilir ve sinir rahatlatılır.

Karpal Tünel Sendromu belirtilerini kendilerinde gören hastalarımızın, Medova Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Merkezine başvurmaları uygun olacaktır.

Read More

Cilt Bakımında Yağlı Ürünler Kullanmayın

Cilt bakımı için yaz aylarında gözenekleri tıkayacak yağlı ürünler kullanılmamalı. Kışın nemlendirici olarak sürülen pek çok yüz ve vücut ürünü, yaz mevsiminde su bazlı ürünlerle değiştirilmeli. Parfümlü ürünler güneş lekesine yol açabileceği için bakım ürünleri renksiz ve kokusuz olmalı. Yazın cilt bakımı için tonik, kurutucu sabun ve maske kullanırken aşırı yağlı olmayan, su bazlı ürünler tercih edilmeli.

Deniz Suyu Yararlı, Havuz Suyu Zararlı

Deniz suyu özellikle temizse cildi yumuşatır, besler ve ışıltılı görünüm verir. Yağlı ve sivilceli ciltler için adeta tedavi edici bir etkiye sahiptir. Fakat sanayi bölgesine yakın bir sahil ise cıva başta olmak üzere, ağır metallere maruz kalmak sorun yaratabilir. Su, mikroorganizmalar açısından kirliyse, ciltte iltihabi durumlar yaşanabilir. Havuz suyunun ise cilde iki yönden zararı olabilir. Temizliğinde kullanılan dezenfektanların oranı aşırı olursa alerjik döküntüler veya aşırı kuruma yapabilir. Kullanılan klor oranlarının fazla olması ise hassasiyeti artırır. Cilt bakımında bu unsuru göz önünde bulundurmak gerekir.

Güneş Kremini Dikkatli Seçin

Güneş kremi seçerken mutlaka her iki ultraviyole türünü de kapsayan, UVA ve UVB’ye karşı koruyucu özelliği olan ürünler tercih edilmelidir. Kadınlar yaz aylarında önce güneş kremini sürüp sonra makyajlarını yapmalıdırlar. Güneş koruyucu içeren nemlendiriciler ise çok fazla önerilmez çünkü nemlendiricilerin içindeki güneş koruyucuların etkisi bozulabilir. Cilt bakımı açısından onun yerine içinde nemlendirici baz bulunan güneş koruyucuları tercih edilmelidir. Güneş koruyucu ürünlerin kullanım miktarına da dikkat etmek gerekir. Bu kremler fiziksel ve kimyasal olarak ikiye ayrılır. Fiziksel olanlar ışını ayna gibi yansıtır, kimyasal olanlar ise emer. Titanyum dioksit gibi fiziksel koruma sağlayanlar bebekler ve gebelerde kullanılabilir. Cilt bakımı ve koruyuculuk açısından güneş kremlerinin dışarıya çıkmadan yarım saat önce sürülmesi gerekir. İdeal bir güneş koruyucusu tere ve ıslanmaya dayanıklı olmalıdır. Bazı kremlerin su geçirmez özelliği bulunsa da gün boyu koruma sağlamaz. Vücut ıslandığında, el ve yüz yıkandığında koruyuculuk azalır. Dolayısıyla bunları 2-3 saatte bir yenilemek gerekir. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için gölgede bile şapka ve gözlük takılmalı ve koruyucu giysiler giyinilmelidir.

Güneş Işınları Ciltte Yaşlanmaya Neden Olabilir

Güneş ışınları, cilde hem akut hem de kümülatif zarar verebilir. Akut zararlar kızarıklık ve güneş yanığı şeklinde ortaya çıkar. Kümülatif hasar ise uzun yıllar güneşte kalmanın yarattığı, derinin renginde ve yapısında değişmeler, deri kanserine dönüşebilen öncü yapılar veya deri kanserleri şeklinde kendini gösterebilir. Özellikle çocukluk çağında oluşan güneş yanıkları ileride melanom denilen deri kanserlerine zemin hazırlar. Bu nedenle özellikle tatilde çocukların güneşin zararlı etkilerinden korunmaları ve cilt bakımlarına önem verilmesi gerekir. Güneş ışınları yaşlanmaya da neden olur. Deri, kronolojik yaşlanma denilen kendi yaşlanma sürecine paralel olarak yaşlanır. Ancak güneş ışınları foto yaşlanma denilen, tamamen güneş ışınlarına bağlı yaşlanmaya da neden olur. Normal yaşlanmada çok ince kırışıklıklar olur ve bunlar çeşitli müdahalelerle düzelebilir. Ancak güneşe bağlı yaşlanmada çok derin izler oluşur. Ciltte lentigo ya da keratoz denilen güneş hasarına bağlı değişiklikler ve deri kanserleri gelişebilir.

Mantar Oluşumuna Dikkat

Ayakta mantar hastalığının olmaması için ayakların nemli kalmaması gerekir. Yaz aylarında sandalet tipi ayakkabıların kullanılması, ter emen çorapların giyilmesi, ayakların yıkandıktan sonra iyice kurulanması da mantar bulaşma riskini azaltır.

Bronzlaşmak İçin Solaryumu Tercih Etmeyin

Hem yazın alınan hem de tüm yıl vücutta biriken ışınlar risk oluşturur. O yüzden bronzluğu devam ettirmek için solaryuma girmemek gerekir. Bebekler ve yetişkinler için dışarıdan nemlendirme takviyesi yapılması önerilir.

Ortak Havuz Kullanımına Dikkat

Siğillere neden olan virüsün bulunabileceği havuz ve duş gibi ortak kullanım alanlarında hijyene dikkat etmek gerekir.

Doğru Güneşlenme Saatlerini Tercih Edin

11.00-16.00 saatleri arasında doğrudan güneşe maruz kalınmaması ve en az 30 koruma faktörlü güneş kremi kullanılması önerilir.

Havuz suyunun dezenfeksiyonu için kullanılan aşırı düzeydeki klor, gözleri tahriş edebilir; alerjik kızarıklık, yanma ve batma hissine neden olabilir. Gözleriniz klordan korumak için yüzücü gözlüğü kullanmaya ve lensle havuza girmemeye özen gösterin.

 

 

Read More

Eyvah, Çocuğumda Üfürüm Var!

Ebeveynlerin, Çocuk Kardiyoloji Polikliniği’ne başvurularının en büyük sebeplerinden biri, kalpte üfürüm duyulmasıdır. Poliklinik sırası gelinceye kadar ailelerde endişeli bekleyiş devam eder ve sıra gelip ekokardiyografik inceleme tamamlanınca, doktorun ağzından o sihirli sözlerin çıkmasını sabırsızlıkla beklerler; “Gözünüz aydın, geçmiş olsun. Çocuğunuzda önemli bir kalp rahatsızlığı yok, yalnızca masum üfürümü var.”

Ancak bu üfürümün başına getirdiğimiz masum kelimesi bile ebeveynlerin üfürümden duydukları endişeyi ortadan kaldırmaz.

Peki, Nedir Bu Üfürüm?

Kalp üfürümü basit bir ifade ile kalp vuruları arasındaki sestir. Üfürüm kelimesi aileyi heyecanlandırsa da üfürümler, çocuklarda son derece yaygındır ve çoğunlukla normaldir. Bu üfürümlere çoğu kez ‘‘masum üfürüm’’ denir ve basitçe kanın kalp içindeki akışı sırasında ortaya çıkar.

Masum üfürümler genellikle ateşli hastalıklar sırasında veya hiçbir neden olmadan meydana gelebilen şiddeti düşük müzikal karakterdeki seslerdir. 2-7 yaş arasındaki çocukların en az %50’sinde masum üfürüm duyulabilir. Bununla birlikte ilk altı ay içinde duyulan üfürümler genellikle masum değildir. Bu nedenle mutlaka bir çocuk kalp hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.

Kalpte üfürüm, genelde bir hastalık olarak algılansa da aslında üfürüm bir muayene bulgusudur. Doktorun muayene sırasında duyduğu kalbin normal seslerinden farklı bir sestir. Üfürüm bir kalp hastalığına işaret edebileceği gibi masum da olabilir. Kalp hastalığına bağlı gelişen üfürümlerde diğer belirtiler de tanı konmasına yardımcı olur. Tanı konma sürecindeki bebekler; derideki renk değişiklikleri(maviye dönme), solunum ve beslenme güçlükleri açısından gözlem altında tutulmalıdır. Yaşça daha büyük çocuklarda görülen kalp hastalığı belirtileri ise yorgunluk, sık hastalanma, kalp hastalıklarına bağlı renk değişimleri (morarma) olabilir.

Kalp Üfürümlerinin Nedeni Nasıl Teşhis Edilir?

Çocuklarda kalpte üfürüm, doktor muayenesinde kalbin dinlenmesi sırasında duyulan sesler ile teşhis edilir. Çocuğun standart muayenesi yapılırken; çocuğun gelişiminde bir anormallik yoksa üfürümün masum üfürüm olduğu ve sonradan çıkan bir üfürüm olduğu söz konusuysa kesin tanı koymak için akciğer filmi, elektrokardiyografi (EKG), ekokardiyografi (EKO) gibi tetkikler yapılabilir.

Bu durumu çocuğu takip eden doktor izleyebilir fakat çocuktaki üfürümün kesin nedenini öğrenmek için çocuk kardiyoloji uzmanına gitmek ve daha derin tetkikler yaptırmak gerekebilir. Gereken tetkikler yapıldıktan sonra ciddi bir kalp hastalığı varsa tedavi ve takip hastalığa göre planlanır.

Çocuklarda Kalp Üfürümü Tedavisi

Çocuklardaki üfürümler, masum üfürüm ise hiçbir tedavi ve takibe gerek duyulmadan genellikle yedi yaş civarında kendiliğinden düzelir.

Masum üfürümlerde çocuğun yaşantısında herhangi bir kısıtlama yapmaya gerek yoktur fakat hastalığa ait üfürümler devam ederse önlem almak gerekebilir.

Çocuklardaki üfürüm tedavisinde, bu bulgunun tedavisi değil, sebep olan hastalığın tedavisi yapılır. Örneğin; kalp deliği nedeni ile üfürüm duyuluyorsa deliğin ameliyat ile kapatılmasının ardından üfürüm sorunu da ortadan kalkar. Eğer üfürüm damar darlığından kaynaklanıyorsa balon tedavisi ile damar açıldıktan sonra üfürüm tam olarak geçmese de azalır.

Çocukların kalbindeki üfürüm sorununda önemli olan hastalığın takibinin yapılmasıdır.

Kalp Üfürümleri Çocuklara Zarar Verir mi?

Çocuklardaki üfürümlerin geneli masum üfürümlerdir fakat üfürüm herhangi bir kalp hastalığına bağlı oluşuyor ise hastalığın ciddiyetine göre tehlike yaratabilir. Çocuğun yaş grubuna göre, üfürümün bir kalp hastalığı olabileceği ihtimali de değerlendirilmelidir.

Örneğin; yenidoğan bir bebekte bazen kalp hastalığı ciddi bile olsa üfürüm duyulmayabilir. Kalpte üfürüm daha çok süt çocuklarında veya daha büyük çocuklarda muayene bulgusu olabilir. Çocuklarda kalpte üfürüm sorununda hastalığın ciddiyetine göre zamana bırakılabilir ya da acil tedavi edilmesi gerekebilir.

Çocuklarda Masum Üfürümler Neden Olur?

Masum üfürümler, herhangi bir hastalık olmadan ve 2-7 yaş arasındaki çocukların % 50-70’i arasında duyulabilen üfürümlerdir. Masum üfürümlerin genelde kalbe zararları olmadığı gibi herhangi bir tedavi veya takibi gerekmez.

Masum üfürümü olan çocuklar zorlanmadan spor yapabilir, oyun oynayabilir fakat önemli olan nokta; üfürümün masum olup olmadığının tespit edilmesidir. Üfürümün masum olabileceği gibi herhangi bir kalp hastalığına bağlı olarak gelişebileceği ya da başka bir sistematik hastalığın bulgusu olabileceği unutulmamalıdır.

Çocuklarda masum üfürümün şiddeti özellikle ateşli durumlarda artar. Kansızlık gibi altta yatan başka bir hastalık durumunda da kalpte üfürüm ilk belirti olabilir.

Kalbinde Üfürüm Olan Çocuklarda Nelere Dikkat Edilmeli?

Üfürümün masum ya da bir hastalığa bağlı olup olmadığını anlamak amacı ile çocuk kardiyoloğuna başvurmak ve üfürümün önemli bir üfürüm mü yoksa masum üfürüm mü olup olmadığını anlamak gerekir.

Üfürümün teşhisi konulduktan sonra üfürüm masumsa çocuğun hayatında herhangi bir kısıtlama gerekmez ve her türlü spor-yarışma gibi aktivitelere katılabilir, sağlıklı çocuklar gibi günlük yaşantısına devam edebilir.

Üfürüm başka bir kalp hastalığına veya sistemik bir hastalığa bağlı gelişmişse neden olan faktöre göre tedavisi ve takibi gerekir. Böyle bir durumda altta yatan hastalığın tipine göre mutlaka bir uzman desteğine başvurulmalıdır.

 

Kaynak Makale: Advani N, Menahem S, Wilkinson JL. The diognosis of innocent murmurs in childhood. Cardiol young 2000; 3402

Read More

Skolyoz Nedir?

Omurganın sağ ya da sol tarafa doğru eğrilmesi ile karakterize olan skolyoz, günümüzde yaygın olarak görülen ortopedik bir problemdir.

Kendiliğinden düzelme ihtimali çok düşük olan omurga eğriliği; skolyoz rehabilitasyonu günlük yaşam planlanması ve cerrahi yaklaşımlar sayesinde tedavi edilebilmektedir.

Skolyoz Belirtileri

  • Omurganın sağ ya da sol tarafa doğru eğilmesi,
  • Omurgada gözle görülebilen kavis,
  • Omuz ve kalçada asimetri,
  • Dik durmada zorluk çekme,
  • Nefes darlığı,
  • Yürümede yaşanan problemler,
  • Sırt, bel ve omuz ağrısı,
  • Kıyafetlerin vücuda tam oturmaması

Skolyoz Tedavisi

Hasta yaşı, eğriliğin derecesi ve yeri, yetişkinlerde ağrıların şiddeti, fiziksel muayene ve görüntüleme yöntemleri bulguları, eğrilik derecesinde zaman içinde görülen artış gibi nedenler göz önünde bulundurularak kişiye özel tedavi planlaması yapılır.

Skolyozun tedavisinde takip, korse tedavisi, skolyoz rehabilitasyonu ve cerrahi operasyon uygulanmaktadır.

Skolyoz da tedavi edilmediği takdirde farklı sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Hastalık ilerlemeye devam ettiği durumlarda göğüs kafesi daralmakta ve hastalar nefes almada zorluk çekmektedir.

Read More

Basit Şişlikler Lenfödem Habercisi Olabilir

Dünya çapında yaklaşık olarak 250 milyon kişiyi etkileyen lenfödem, kronik ve ilerleyici bir hastalık. Yüz, genital, kol, bacak gibi vücudun herhangi bir bölümünde görülebilen lenfödem, etkilenen bölgede ağırlık, gerginlik hissi, zayıflık, yorgunluk ve karıncalanma, uyuşma şeklinde belirtiler gösteriyor.

Lenfödem (Fil Hastalığı) Nedir?

Vücutta biriken lenf sıvısı miktarının, lenfatik sistemimizin taşıyabileceğinden fazla olması sonucu başta kol ve bacaklarda olmak üzere gövde, karın, yüz, boyun, iç organlar ve genital organlarda şişlik görülmesidir. Buna halk arasında fil hastalığı da denilmektedir.

Lenfödem bir hastalıktır. Ödem ise bir hastalık belirtisidir.

Nasıl Oluşur? Risk Faktörleri Nelerdir?

Lenfödem doğuştan lenfatik sistemdeki problemden kaynaklı ya da herhangi bir yaşta sebebi bilinmeyen bir nedenle başlayabilir.  Bunun dışında cerrahi müdahaleler, radyasyona maruz kalma, enfeksiyon ya da travma sonrasında lenfödem gelişebilir.

ABD verilerine göre meme kanseri sonrasında lenfatik sistemin de zarar gördüğü veya bir kısmının alındığı cerrahi sonrası gelişen lenfödemdir. Cerrahiye ek kemoterapi alan hastalarda risk daha da artmaktadır.

Kadınlarda görülme riski erkelerden fazladır.

Aşamaları Nelerdir?

Evre 1: Lenfödemde istirahat ve gece şişlikte azalmalar görülür. Şişlikte iniş ve çıkışlar vardır. Kol ya da bacaktaki şişlik normal boyutuna inebilir.

Evre 2: Lenfödemde şişlik ve sert doku yoğundur. Bu fazda hastamızın şişliğini indirebildiğimiz kadar indirmeye çalışırız.

Evre 3: Artık bu evre fil hastalığı evresidir. Aşırı şişlik sertlik ve dokularda değişiklikler görmeye başlarız.

Erken Teşhisin Önemi?

Vücutta sıvı birikmesi sonucu oluşan şişlikler hastanın günlük yaşamını olumsuz etkilemektedir. Anksiyete, depresyon, uyum sorunları, sosyal ve seksüel problemler açığa çıkar. Lenfödemli bölge enfeksiyona açıktır ve genel sağlığı etkiler. Tedavi edilmezse şişlik, sistem yetmezliği ve doku değişikliği gitgide artar. Gelişen problemler genel tedavinin başarısını olumsuz etkiler. Bu yüzden erken dönemde tedaviye başlamak oldukça önemlidir.

Tedavisi Nedir?

  • Tedavimiz dört aşamadan oluşmaktadır;
  • Manuel Lenf Drenajı
  • Kompresyon Bandajı
  • Cilt Bakımı
  • Egzersiz

Manuel Lenf Drenajı

Lenf sıvısını özel yönlendirme teknikleriyle bloke olmuş alanlardan sağlıklı alanlara yönlendirdiğimiz nazik manuel bir tekniktir. Oradan da venöz sistemle yollayarak boşaltımı sağlanır.

Basınç Uygulaması – Kompresyon Tedavisi

Manuel lenf drenajıyla sağladığımız akışın tekrar birikmesini önlemek için, hastayı aktif tedaviye aldığımız dönemde kısa çekiş bandajlarıyla yaptığımız özel bandaj tekniğiyle uygulanır.

Hastanın tedavisinin bitip takip aşamasındaki hastamızın kompresyon görevini gündüz giydiği kişiye özel ölçü alınan bası giysileri sağlar.

Egzersiz

Basınç altında kas aktivasyonu lenfatik akışı arttıracağından kişiye özel egzersiz programı oluşturuyoruz.

Özellikle diyafram(karın) solunumu yapmalarını da söylüyoruz. Bu solunum lenf akış merkezini uyaracağından akışı hızlandıracaktır.

Cilt Bakımı

Lenfödem hastalarının cildi kuru ve enfeksiyona açıktır. Kuru ciltte oluşabilecek çatlaklar enfeksiyona sebep olabilir. Bunun için hijyen ve nemlendirmeye önem verilmelidir. pH nötr kremler tercih edilmeli.

Teşhis Konulmus, Yönlendirilmiş ve Tedavi Olabilmişseniz Çok Şanslısınız.

Birçok hasta bu hastalık nedir? Ne yapmalıdır? Nereye gitmelidir? Bilemez ve çaresiz kalır. Teşhis konulduktan sonra önemli olan doğru tedavidir. Türkiye’de ve Dünya’da bu tedavi, lenfödem üzerine eğitim almış Fizyoterapistler tarafından yapılmaktadır.

Tedavi Süresi Nedir?

Tedavi süresi hastanın klinik tablosuna göre değişmektedir.  Tedavi 10 ile 30 seans arasında sürmektedir. Her gün veya gün aşırı uygulanabilir. Ortalama 1 saat sürmektedir.

Risk Taşıyan ve Lenfödem Gelişmiş Hastaların Dikkat Etmesi Gerekenler;

  • Cilt temiz tutulmalı, kurulanmalı ve nemlendirici kremler kullanılmalı
  • Kesik, kedi-köpek tırmalaması, sinek-böcek sokmaları enfeksiyon ve lenf yollarının hasarına yol açabileceği için dikkat edilmeli
  • Sıcak su, kaplıca suyuna maruz kalmamalı ve güneşlenmemeye özen göstermeli
  • Lenfödemli kol ya da bacaktan enjeksiyon yapılmamalı
  • Tüyler jiletle değil traş makinesiyle alınmalı
  • Tırnak keserken deriye dikkat edilmeli
  • Mutfak ve bahçe işlerinde kesi oluşmaması için eldiven kullanılmalı
  • Egzersizler düzenli yapılmalı
  • Uçak seyahati gibi basınç farkı yoğun durumlarda bası giysisi mutlaka giyilmeli
  • İç çamaşırı, diğer giysiler ve takılar ciltte iz yapacak kadar sıkı olmamalı
  • Sandalet gibi açık ve topuklu ayakkabı giymemeli
  • Ağır eşyalar taşımamalı
  • Tekrarlı ve sabit pozisyon ve hareketlerden kaçınılmalı
  • Kimyasallar lenfödemli bölgelerden uzak tutulmalı ve uygulanmamalı
Read More

Çocuğunuzda İşitme Kaybını Anlamanın 7 Kuralı

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 32 milyon, ülkemizde de 2 milyon 200 bin çocukta işitme kaybı meydana geliyor. Her hastalıkta olduğu gibi çocuklarda gelişen işitme kaybında da erken teşhis çok önemli rol oynuyor. Erken dönemde tespit edilemeyen işitme kaybı çocuğun konuşma ve dil gelişimini olumsuz yönde etkiliyor ve düzeltilmesi çok zor olan problemlere yol açabiliyor. Erken teşhis sayesinde ise çoğu işitme kaybının kalıcı hale dönüşmesi önlenebiliyor ve çocuğun normal işitme seviyesine kavuşması sağlanabiliyor.

  • Yumuşak bir sesin geldiği yöne ilk çağırışta bakmıyorsa
  • Çevredeki seslere karşı tepki göstermiyorsa
  • İlk çağrıya cevap vermiyorsa
  • Sesin nereden geldiğini bulamıyorsa
  • Kendi yaşıtlarına göre konuşması geri kalmışsa
  • Televizyonu normal sesle dinlemiyorsa ve sürekli televizyonun yakınına gidiyorsa
  • Anlamada ve kelime kullanmada sürekli bir gelişim göstermiyorsa
Read More

Toplumda ‘Biyonik Kulak’ olarak da bilinen Koklear İmplant, işitme cihazlarının kullanılması sonucundan fayda görmeyen veya menenjit gibi hastalıklar sonrası işitmesini kaybetmiş kişilerde acilen uygulanan cerrahi müdahale ile takılan bir iç kulak işitme protezidir. Çok şiddetli işitme kaybı olan, işitme cihazlarından beklenen faydayı göremeyen ve genel sağlık durumu işleme uygun olan hastalara uygulanan koklear implant (biyonik kulak) tedavisi genel anestezi altında 2-4 saatlik bir sürede gerçekleştirilmektedir. Cerrahi işlem sonrası rehabilitasyon süreci de hastalar için başlamakta ve duyma yetenekleri geliştirilerek yaşam kaliteleri artırılmaktadır.

Read More

Dilde Kabarcık Nedir?

Fungiform papilla adı verilen kabarcıklar dilin üzerinde bulunan küçük yapılardır. Bu kabarcıklar, dilin geri kalanıyla aynı renktedir ve normalde dil üzerinde ayırt edilemezler. Bu yapılar dil dokusunun sert olmasını sağlayarak yemek yemeyi kolaylaştırır. Fungiform papillalar içerisinde sıcaklık sensörlerini ve tat tomurcuklarını barındırır. Bu papillalar farklı sebeplerle genişleyebilir ve büyüyebilir. Dildeki kabarcıklarda büyümeye neden olan durumlar çoğunlukla ciddi bir sorun oluşturmazlar. Ancak kabarcıklar belirli bir sürede eski haline dönmüyor, büyümeye ve yayılmaya devam ediyor veya yemek yemeyi zorlaştırıyorsa mutlaka tedavi edilmelidir.

Read More