Monthly Archives Ocak 2022

Sağlıklı Bir Yaşam Tarzı Kalp Damar Hastalıkları Riskini Azaltıyor

Kardiovasküler hastalıklar (kalp ve damar hastalıkları), dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer almaktadır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 250 binin üzerinde kişiye kalp damar hastalığı tanısı konuluyor ve bunların 150 bininden fazlası hayatını kaybediyor. Türkiye’de her yıl ani kalp krizine bağlı, yaklaşık 100 bin ölüm gerçekleşiyor. Bu rakam çoğu Avrupa ülkesinden daha fazladır.

Sigara, aşırı alkol tüketimi, aşırı tuz tüketimi, hareketsizlik, dengesiz beslenme ve şişmanlık kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini arttıran nedenlerdir. Bu zararlı yaşam tarzı kişilerin %80’ninde kalp damar hastalığı riskini arttırır. Çalışmalar; sigara içilmemesinin, yeterli fiziki aktivite yapılmasının, zayıflamanın, kırmızı etin sınırlı yenmesinin, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmenin, alkol tüketiminin azaltılmasının kalp damar hastalığı riskini veya kalp damar hastalığının yan etkilerini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir.

Kalp Damar Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?

Kalp damar hastalığında en sık rastlanan belirti, göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısı, efor harcarken ya da istirahatteyken olabilir. Kol iç kısmına, sırta, boğaza doğru yayılabilir. Kalp ağrıları; çenede, sırtta veya mide bölgesinde olabilir. Dakikalar sürebilir. Genellikle istirahat edince geçer.

Özellikle istirahatteyken böyle bir ağrı olur ve uzun sürerse hemen hastaneye gitmek, hastalığın erken tanı ve tedavisi için çok önemlidir. Bu şikayetler kalbi besleyen koroner damarların daraldığını/tıkandığını belirtir. Diğer bir belirti çabuk yorulmadır. Yürürken nefesin daralması, uyku sırasında nefes darlığıyla uyanmak kalp yetmezliğinin belirtilerindendir. Kalpte düzensiz atışlar, çarpıntı nöbetleri, sürekli kalp hızının yüksek olması da kalp yetmezliği ile ilişkilidir. Bu belirtileri gören kişiler, hastanede kontrol edilmelidir. Yürürken bacaklarda oluşan ve yürümeyi engelleyen ağrılar damar hastalıklarının belirtisidir. Kan basıncının yüksekliği de belirtiler arasında yer alır.

Kalp hastalığı bulunan kişilerde bayılma (senkop) yani hastanın çok kısa süreli bilinç kaybı yaşayarak yere düşmesi, daha sonra kendi kendine ayağa kalkması görülebilir. Ani ölümler meydana gelebilir. Bazı kalp hastaları hiç şikayet yaşamayabilir ya da yaşadıkları belirtileri önemsemeyebilirler.

Read More

Sağlıklı Bir Eğitim Dönemi İçin Çocuklarınızın Bağışıklık Sistemini Güçlendirin

Çocuklarımızın eğitim ve öğretim hayatlarında başarılı olmaları, gelişimlerini eksiksiz sürdürmeleri için bağışıklık sistemlerini güçlü tutmamız gereklidir. Özellikle okulların yüz yüze eğitime başladığı bu süreçte hem pandeminin olumsuz etkilerinden hem de kalabalık ortamda olmanın getirisi olan risklerden korunmalarını sağlamak oldukça önem kazanıyor. Bu nedenle uzmanlarımız çocuklarınızı korumak, bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için öneriler hazırladı. Siz de bu önerilere hayatınızda yer vererek çocuklarınızı koruyabilir, sağlıklı gelişimlerini destekleyebilirsiniz.

  • Aşı programını tamamlanmalı,
  • Yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmeli,
  • Hava değişimlerinin dikkat edilmeli, sıcaklığa uygun giydirilmeli,
  • Hijyen ve sosyal mesafe kurallarının önemi anlatılmalı ve dikkat edilmeli,
  • Uyku düzenine özen gösterilmeli,
  • Teneffüslerde açık havaya çıktığından emin olun,
  • Düzenli muayene ve kontrollerini Yaptırın.
Read More

Akciğer Kanseri’nde Erken Teşhis Ameliyat Şansını Arttırır

Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi dışında akciğer kanseri için uygulanan herhangi bir tedavi yöntemi mevcut değildir. Akciğer kanserinde öncelikli tedavi cerrahi olup tanı gecikmesi, ileri evrede tespit gibi nedenlerle hastaların ancak % 20’si ameliyat şansı bulabilmektedir.

Akciğer kanseri, kanser nedeniyle ölümlerin başlıca nedenidir. Ülkemizin en önemli sağlık problemlerinden birisi haline gelen akciğer kanseri; erkeklerde her yüz bin kişinin 75’inde, kadınlarda her yüz bin kişinin 9’unda görülmektedir.  Tüm kanser ölümlerinin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Sigara, yaklaşık % 85-90 oranı ile akciğer kanserine neden olan en önemli etkendir. Akciğer kanseri oluşma riski sigara bırakıldıktan yaklaşık 15 yıl sonra, sigara içmeyen kişilere yakın bir risk seviyesine inmektedir. Asbest ile temas, radyasyona maruz kalma, kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), tüberküloz (verem), ailede kanser öyküsü ve ağır metallere maruziyet kanser oluşma riskini arttıran diğer önemli faktörlerdir.

Kanserin hangi türü olursa olsun erken tanı ve tedavi çok önemli. Akciğer kanseri belirtilerinin birçoğunun diğer tehlike yaratmayan hastalıklarda da görülüyor olması akciğer kanseri tanısının gecikmesine ve tedavisinin güçleşmesine neden olmaktadır

Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Sonradan ortaya çıkan inatçı öksürük veya mevcut öksürük karakterinde değişme, kanlı balgam, halsizlik, göğüs-sırt-yan ağrısı, ses kısıklığı, nefes darlığı, anormal zayıflama, lokalize kemik ağrısı, yutma güçlüğü gibi şikayetler akciğer kanserinin en önemli belirtileridir. Örneğin öksürük veya ses kısıklığı şikayetinin enfeksiyon hastalıklarına bağlanması veya göğüs ağrısının kas ağrısı gibi yorumlanması nedeni ile birçok kanser vakası doktora başvurma gereği duymamakta ve tanı alamamaktadır.

Read More

Skolyoz (Omurganın Yana Eğriliği) Nedir?

İnsan omurgası önden bakıldığında düz bir çizgi halinde seyreder. Skolyoz bu düz olan omurganın yana eğilmesidir.

Skolyoz Belirtileri Nelerdir?

  • Bel ve sırt ağrısı
  • Duruş bozukluğu

Skolyoz Tanısı Nasıl Konulur?

  • Öncelikle bir hastada skolyoz olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken iyi bir öykü , fizik ve nörolojik muayenedir.
  • Röntgen (Skolyoz grafisi)
  • Myelogram
  • Bilgisayarlı Tomografi
  • MR

Skolyoz Nasıl Tedavi Edilir?

Omurganın 10’ye kadar olan eğrilikleri normal olarak kabul edilmekte olup 20’ üzerinde olan eğrilikler skolyoz olarak kabul edilir. 20’ ve 40’ arasındaki eğriliklerde ortez kullanımı ve fizik rehabilitasyon önerilir. 40’ üzerindeki eğriliklere cerrahi tedavi uygulanır.

Cerrahi Tedavi Yöntemleri

Günümüzde cerrahi tedavide kullanılan yöntem omurgalara vidalar yerleştirilerek eğriliğin düzeltilerek sabitlenmesidir.

Read More

Omurga ve Omurilik Tümörleri Nedir?

Omurga tümörleri  omurga ve omuriliği oluşturan yapıların herhangi birinden gelişebilen tümörlerdir. Bu yapılar kas, kemik, sinir veya omurilik zarından herhangi biri olabilir. Boyun, sırt, bel, kuyruk sokumu gibi omurganın herhangi bir bölgesinde görülebilirler. Omurga ve omuriliğin kendisinden kaynaklanan tümörler olabilir veya vücudun diğer bölgelerinde meydana gelen tümörlerden metastaz (sıçrama) ile ortaya çıkabilirler. 

Omurga ve Omurilik Tümörleri Belirtileri Nelerdir?

  • Ağrı
  • Omuriliğe olan baskıdan kaynaklanan güç kaybı, uyuşukluk, idrar kaçırma

Omurga ve Omurilik Tümörleri Tanısı Nasıl Konulur?

  • Hastadan alınan hikaye ve fizik muayene ö
  • Direkt grafi
  • Bilgisayarlı tomografi
  • MR

Omurga ve Omurilik Tümörleri Nasıl Tedavi Edilir?

Tümörün tipini ve kaynağını öğrenmek için biyopsi yapılması gereklidir. Biyopsi ile tümörün kaynağı ve tipi ortaya konabilirse bundan sonra tedavi de neler yapılacağına karar verilir.

Cerrahi olmayan tedavi yöntemleri takip, kemoterapi ve radyoterapidir. Omurilik basısı semptomlarına neden olmayan ve agresif yayılımı olmayan iyi huylu tümörler aralıklı MR çekimleri ile takip edilebilir.  Kötü huylu omurga tümörleri kemoterapi veya radyoterapiye hassas olabilir. Bu tip tümörlerde kemoterapi veya radyoterapi ile tedavi edilebilir.

Omurganın kendisinden kaynaklanan kötü huylu tümörleri, tesbit edildiği anda genellikle cerrahi tedavi tercih edilir. Amaç, kötü huylu tümörün olabildiğince çıkarılmasıdır. Cerrahi tedavi, tümörün omurga sağlamlığını aşırı derecede bozması ve bunun neden olduğu anormal omurga hareketi olan hastalarda da bozulan omurganın metal implantlarla sabitlenmesi gerekebilir. Cerrahinin gerekli olabileceği bir diğer durum ise tümörün kemoterapi veya radyoterapiye hassas olmaması ve bu tedavilere cevap vermemesi durumudur.

Bazı tümörler için cerrahi tedavi sonrası kemoterapi veya radyoterapi uygulanması gerekebilir. Bu tedavilerin uygulanması da toplam iyileşme süresini etkileyebilir.

Read More

Omurga Kanal Daralması Nedir?

Omurilik beyin sapından çıktıktan sonra omurgadaki omurga kanalı denen ve omuriliği saran kemik yapının içerisinden geçer bu kanal normal erişkinde servikal bölgede 17-18 mm’dir. Bu kanalın yaşla birlikte dejeneratif olarak ya da doğuştan 10 mm’nin altında olması durumuna Spinal Stenoz (omurga kanal daralması) denir.

Omurga Kanal Daralması Belirtileri Nelerdir?

  • El becerisinde azalma (düğme ilikleme, yazı yazma vs)
  • Bacaklarda güçsüzlük ve denge kaybı

Omurga Kanal Daralması Tanısı Nasıl Konulur?

  • Öncelikle bir hastada omurilik kanal darlığı olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken iyi bir öykü , fizik ve nörolojik muayenedir.
  • Röntgen
  • Myelogram
  • Bilgisayarlı Tomografi
  • MR günümüzde bel fıtığı tanısında kullanılan altın standart tetkiktir.

Omurga Kanal Daralması Nasıl Tedavi Edilir?

Omurilik kanal çapı 10 mm ve altına düşen nörolojik hasar gelişen hastalarda tedavi cerrahidir.

Cerrahin Tedavi Yöntemleri

Omurga kanal darlığı olan hastalarda cerrahide kanal darlığına neden olan kemiğin ve ligamentin kesilerek alınması veya instabilite olduğu düşünülürse o segmentin vidalarla sabitlenmesi gerekmektedir.

Read More

Navigasyon Yardımlı Beyin Tümörü Mikrocerrahisi Nedir?

Beyin tümörleri özellikle yerleşim yeri açısından bazen cerrahlar için oldukça zor ameliyatlar olabilmektedir. Özellikle  kol ve bacakları kontrol eden bölgelerde ya da konuşma veya görme merkezi gibi değerli beyin bölgelerine çok yakın olabilmektedirler.

Artık günümüzde son dönemlerde kullanılmaya başlanılan navigasyon sistemleri ameliyat esnasında cerrahı oldukça rahatlatmakta ve hastalar konuşma yetilerini kaybetmeden ve kol veya bacaklarında felçlik gelişmeden ameliyat edilmekte ve sağlığına kavuşmaktadırlar.

Navigasyon sistemleri, ameliyathanede yapılan beyin cerrahi operasyonlarında, önceden çekilmiş BT, MR görüntülerini kullanarak cerraha ameliyat sırasında gerçek zamanlı olarak yol gösteren yüksek teknolojili cihazlardır.

Navigasyon Hangi Ameliyatlarda Kullanılır?

Kraniyal cerrahide Serebrovasküler, Tümör rezeksiyonu, Biyopsi, Hipofiz, Hidrosefali, Kafa Tabanı, Transnazal, Pediyatrik Nöroşirürji vakalarında Navigasyon sistemi kullanılabilmektedir.

Navigasyon Yardımlı Mikrocerrahinin Avantajları Nelerdir?

Sistem, navigasyon problarının veya operasyonda kullanılan diğer enstrümanların yüksek geometrik hassasiyetle anatomik yapıda nerede olduğunun bilinmesini sağlamaktadır. Kraniyotomi (Kafatası kemiğinin kesilerek açılması) öncesi, tümörün yeri gerçek anatomi üzerinde belirlenir. Cerrahın tümöre ulaşmak için en uygun giriş noktasının bulunmasını, kafatası üzerinde mümkün olabilecek en küçük kesim alanının belirlenmesini sağlar. Kraniyotomi sonrası, tümörü bulmak üzere beyin dokusu içerisinde ilerlerken cerraha yol gösterir. Doğru açıyla, en kısa ve diğer dokulara en az zararı verecek yoldan gidilmesi için cerraha görsel olarak yardımcı olur.

Read More

Kafa Travmaları Nedir?

Kafa travmaları 18 yaş altı ölümlerinin en önemli sebeplerindendir. Doğum esnasında forseps tatbiki, beşikten veya kucaktan düşmeler, yaşın ilerlemesiyle ise trafik, iş, ev ve spor kazaları kafa travmalarının nedenlerini oluştururlar. Erişkinlerde trafik kazaları, kafa travmalarının %70’inden sorumludur ve önemli bir ölüm nedenidir. Kraniyuma gelen travma, skalpte, kraniyumda ve intrakraniyal oluşumların bir veya birkaçında zedelenmeye neden olur.

Travmanın Etkilediği Yerler

Skala (Cilt): Saçlı derinin özellikle arteryel yaralanmaları bebeklerde ve çocuklarda ciddi kan kayıplarına hatta ölüme neden olabilmektedir. Ayrıca saçlı derinin enfeksiyonları ampiyem ve apselere yol açabilmektedir.

Kranyum (Kafatası): Kafa travmaları kranyumda kırıklara neden olabilmektedir. Lineer kırıklarda özellikle temporal (şakak) kemikte meydana gelen kırıklar beyin kanamalarına yol açabilmekte ve hayatı tehdit eden durumlara neden olabilmektedir. Çökme kırıkları beyine bası yapar ve epileptik nöbetlere neden olurlar. Bu tip kırıkların cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekebilmektedir.

Beyin Zarı: Kafa travmaları kafatasında meydana getirdiği kırıklar neticesinde beyin zarında yırtıklar ve beyin omurilik sıvısı fistüllerine neden olabilirler. Bu durum menenjite (beyin zarı iltihabı) neden olarak hayatı tehdit eder. Bazen cerrahi olarak bu yırtıkların onarıımı gerekebilir.

Beyin Damarları: Kafa travmaları bazen beyni besleyen büyük damarlarda diseksiyona (yırtık) neden olarak beynin beslenmesinde bozukluğa neden olabilirler.

Beyin: Kafa travmaları beyinde ödem (şişme) meydana getirerek kafa içi basıncın artmasına ve komaya kadar ilerleyen bilinç bozukluklarına neden olmaktadır. Çoğu zaman medikal (ilaç) tedavisi ile tedavi edilen bu hastalar bazen ilaca yanıtsız durumlarda cerrahiye gerek duyabilmekteler. Ayrıca kafa travmaları beyinde değişik tiplerde kanamalara neden olabilirler. Bunlar epidural, subdural, intraserebral ve subaraknoid kanamalardır. Bunlardan intraserebral, epidural ve subdural kanamalar cerrahi olarak tedavi edilen kanamalardır.

Read More

Hipofiz Bezi Nedir?

Hipofiz bezi, burun ve gözlerin hemen arkasında görme sinirlerinin altında şah damarlarının hemen yanında sella isimli kemik oyuk içerisinde yerleşmiş 0.5-0.6 gram ağırlığında bir sap ile beyine bağlantısı olan ve hormonların salgılanmasını ve vücutta dengelenmesini sağlayan özel bir salgı bezidir.

Hipofiz Bezi Hastalıkları Nelerdir?

İnsan yaşamı boyunca bu bez içerisinde ve çevresinde bir çok farklı hastalık gelişebilir. Bu bölgede gelişen hastalıklardan en sık görüleni iyi huylu bir tümör tipi olan hipofiz adenomlarıdır. Bu adenomlar boyutlarına ve hormon üretip üretmediklerinde bağlı olarak farklı gruplarda incelenmektedir. Çapı 1 cm’den küçük olan adenomlar mikroadenom, çapı 1 cm’den büyük adenomlar makroadenom olarak isimlendirilir. Hormon üreten adenomlar fonksiyonel adenom, hormon üretmeyen adenomlar ise non-fonksiyonel adenom olarak adlandırılır.

Vücuda aşırı derecede hormon salgılayarak hormon dengesini bozan fonksiyonel adenomların en sık görülen tipleri: Prolaktinoma, büyüme hormonu salgılayan adenomlar (akromegali) ve steroid (kortizol) hormonunun vücutta aşırı derecede salgılanması ile karakterize Cushing hastalığıdır.

Prolaktinoma ve Tedavi Yöntemi

Prolaktin doğum sonrası annenin göğüsünden süt gelmesini sağlayan hormondur. Bu hormonun fazla salgılanmasına neden olan hipofiz adenomlarına “prolaktinoma” denir. Prolaktinoma kadınlarda adet düzensizliği, göğüsten zamansız süt gelme, erkeklerde ise cinsel isteksizlik ve iktidarsızlığa neden olur. Göz sinirlerine baskı yapmadan teşhis edilebilirse bu hastaların %90’ı sadece ilaç tedavisi ile tedavi edilebilmektedir. Büyük çapta olup göz sinirine bası yapan tipleri için ise cerrahi tedavi ön planda tutulmalıdır. Takip eden süreçte ilaç tedavisi ile tümör tamamen kontrol altına alınabilir.

Akromegali ve Tedavi Yöntemi

Büyüme hormonu (GH) aşırı salgılayan adenomlar ise elde ayakta büyüme, yüzde şekil değişikliği, ayakkabı numarasında artış gibi bulgulara sebep olurlar. Bu hastalığa tıp dilinde “Akromegali” denir. Akromegali mutlaka etkin bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu tip tümörlerde cerrahi ile tümörün tamamen temizlenmesi ve hormon düzeylerinin normal sınırlara gelmesi ideal tedavi yöntemidir. Ancak tek başına ameliyat bazı hastalarda tamamen çözüm sağlamaz. Bu durumda ilaç tedavisi ve Gamma knife gibi radyoterapi yöntemleri ek tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır.

Cushing Hastalığı ve Tedavi Yöntemi

Kortizol hormonunun (steroid) fazla salgılanmasına yol açan hipofiz adenomları “Cushing Hastalığı”na neden olurlar. Bu hastalarda fazla kilo alma, ay dede yüz, ciltte çatlamalar, şeker hastalığı gibi bir dizi sağlık problemleri görülür. Bu ciddi tablo mutlaka etkin bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu tip tümörlerde cerrahi ile tümörün tamamen temizlenmesi ve hormon düzeylerinin normal sınırlara gelmesi ideal tedavi yöntemidir. Ancak tek başına ameliyat bazı hastalarda tamamen çözüm sağlamaz. Bu durumda ilaç tedavisi ve Gamma knife gibi radyoterapi yöntemleri ek tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır.

Non-fonksiyonel Hipofiz Adenomları ve Tedavi Yöntemi

Bazı adenomlar ise “non-fonksiyonel” hiçbir hormon dengesizliği yaratmadan sessizce büyümeye devam ederler. Zamanla belirli bir boyuta ulaştıklarında baş ağrısı, görme yetisinde kayıp, göz hareketlerinde bozulma gibi sağlık problemlerine sebep olurlar. Hormon salgılamayan non-fonksiyonel hipofiz adenomlarında genellikle ilk seçilen tedavi cerrahidir.

Cerrahi Tedavi Yöntemi

Hipofiz adenomlarında kullanılan cerrahi yöntemler temel olarak 2’ye ayrılır. Uygun vakalarda burundan girilerek transsfenoidal ameliyat yapılabilir. Bu yaklaşımda burundan girilir ve  dışarıdan görünen bir ameliyat izi olmaz. Bu yöntem mikroskopik olarak veya endoskopik olarak uygulanabilir.

Diğer yöntem ise başın ön kısmında küçük bir kemik parçasının kaldırılarak kafatasının açıldığı transkranial yaklaşımdır. Merkezimizde her iki teknik de uygun vakalarda seçilerek başarıyla uygulanabilmektedir.

Hipofiz Bezi Tedavilerinde Multidisipliner Yaklaşım

Tüm hipofiz tümörlerinin tedavisinde ve takiplerinde beyin cerrahı, endokrinoloji ve radyasyon uzmanlarından oluşan bir ekibe ihtiyaç vardır. Tedavisine uzun soluklu hatta ömür boyu devam edilmesi gereken bir hastalık grubudur.

Read More

Hidrosefali Nedir?

Hidrosefali beynin merkezinde yer alan ventrikül olarak adlandırılan karıncıklarda aşırı beyin omurilik sıvısı birikmesi olarak tanımlanabilir. Beyin-omurilik sıvısı tüm insanlarda olan ve beyin içindeki özel bölmelerde günde yaklaşık 450 cc salgılanan özel bir sıvıdır. Bu sıvının görevi beyni korumak, darbelerde adeta bir tampon görevi görmek ve beyin hücrelerinin beslenmesinin yanı sıra atıklarının temizlenmedir.  Bu sıvının farklı nedenlerle üretimini artması veya tahliye ya da dolaşımının bozulması kafa içindeki basıncı yükselterek beyne ciddi zararlar verebilir.

Hidrosefali her yaşta görülebilir, ancak sıklıkla çocuklarda ve yaşlılarda (60 yaşın üzerinde) görülen bir hastalıktır. Her 500 çocuktan birinde hidrosefali görülebilmektedir. Bu hastaların çoğunda tanı doğumda, doğum öncesinde veya erken bebeklikte konulmaktadır. Nadir olmakla birlikte genetik (kalıtsal) bozukluklara veya gelişimsel bozukluklara bağlı olabilir. Sık rastlanan nedenleri; beyin içi kanamaları, kafa travmaları, beyin tümörleri, erken doğuma bağlı kanamalar ve menenjittir.

Hidrosefali Belirtileri Nelerdir?

Hidrosefali bulguları kişiden kişiye değişir. Sık rastlanan bulgular bebeklerde baş çevresinde aşırı artış, bıngıldakta kabarıklık, kusma, huzursuzluk, gözlerin aşağıya kayması, nöbetler veya gelişim bozukluğudur. Daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde ise bıngıldaklar kapanarak kafatası sert kemik haline geldiği için büyüyemez ve hastalarda baş ağrısı, bulantı, kusma, ateş, çift görme, huzursuzluk, yürüme veya konuşmada gerileme, iletişim bozukluğu, duyu-motor fonksiyonlarda kayıp, nöbetler, uyku hali görülebilir.

Genellikle 60 yaş üzeri hastalarda hidrosefalinin özel bir tipi olan normal basınçlı hidrosefali görülebilmektedir. Bu hastalarda yürümede dengesizlik, hatırlamada zorluk, baş ağrısı, idrar kaçırma, bunama benzeri durumlar görülebilir.

Hidrosefali Tanısı Nasıl Konulur?

Hidrosefalisi tanısı muayene sonrası MR, bilgisayarlı tomografi, bebeklerde ise ultrasonografi gibi radyolojik tetkikler ile konulabilmektedir. Bazı hastalarda ise belden bir iğne vasıtası ile girilerek beyin-omurilik sıvısı tahliye edilmekte ve bazı ölçüm tetkik ve değerlendirmeler yapılabilmektedir.

Hidrosefali Tedavisi Nasıldır?

Hidrosefali tedavisinde en sık sıvının beyinden başka bir vücut boşluğuna aktarımı sağlayan “şant” adı verilen ince uzun elastik, silikon bir borular kullanılır. Tek yönlü ve kontrollü çalışması için kafa derisinin altında sistemin “pompa” denilen parçası bulunur. Fazla olan beyin-omurilik sıvısı bu ince boru sayesinde vücudun başka bir bölgesine, örneğin karın boşluğuna taşınır. Böylece beyin içindeki basıncın artması önlenir. Şant cilt altına yerleştirilmektedir. Dışarıdan bakılarak ve elle muayene edilerek şant parçaları fark edilebilir.

Beynin şant sistemine bağımlılığı uzun yıllar devam edebilir. Hastaların çoğunda şant ihtiyacı ömür boyu devam etmektedir. Hastaların çoğunda problem yoksa şantın çıkartılması önerilmez.

Hidrosefali Tedavisinde Endoskopik Ventrikülostomi Yöntemi

Hidrosefali tedavisinde seçilmiş hastalarda kullanılabilen diğer bir tedavi yöntemi ise endoskopik ventrikülostomi tekniğidir. Bu tedavide kafatasından küçük bir delik açılarak özel kamera sistemleri ile girilmekte ve beyin omurilik sıvısının beyin içerinde rahat dolaşımını sağlayan beyin karıncıkları tabanında ufak bir açıklık oluşturulmaktadır. İyi seçilmiş olgularda başarı sağlanabilirse hastada şant ihtiyacı kalmaz ve bu şekilde şantın enfeksiyon, kırılma, kopma yerinden çıkma gibi birçok komplikasyonları önlenmiş olur.

Read More