Monthly Archives Ocak 2022

Mide Balonu Nedir?

Mide balonları hastalarımızın kilosu ve mide özelliklerine göre değişen miktarlarda (400-700 cc) hava veya sıvı ile şişirilerek mideye yerleştirilen özel silikon bir yapısı olan balonlardır. Uygun diyet ve egzersiz uygulamalarına rağmen kilo vermekte zorlanan, hafif-orta derecede obez (boy-kilo endeksi 27-35) olup cerrahi tedavi ihtiyacı olmayanlarda veya ileri derecede obez olmakla birlikte cerrahi tedavi olmak istemeyenlerde veya cerrahi tedavi riski yüksek olan hastalarda endoskopik olarak uygulanır. Balon tiplerine göre 6 ile 12 ay arasında midede bırakılarak süre bitiminde çıkarılır, geçici bir tedavi yöntemidir. Balon çıkarıldıktan sonra midede kalıcı bir etki bırakmamaktadır.

Uygulanan hastalarımızda midede bulunan balon tokluk hissi oluşturarak yeme alışkanlıklarında değişiklik oluşturur. Balon mide içerisinde tokluk hissi oluşturarak hastaların porsiyonlarını küçültmesini ve yeme sıklığını azaltmasına yardımcı olur. Yapılan çalışmalarda metabolik sendrom, bozulmuş glukoz toleransı, şeker hastalığı ve kolesterol yüksekliği olanlarda tedavilerinde kilo kaybı sayesinde olumlu etkiler sağladığı gösterilmiştir.

Kimlere Yapılır?

Dünyada ve ülkemizde boy kilo indeksi 27 ila 35 kg/m2 olan hastalar için, kilo kaybını sağlamak için erken bir müdahale olarak mide balon tedavisi uygulanmaktadır. Bu hastalar obezite cerrahisi için uygun değildir, ancak obezite ile ilişkili tıbbi hastalıkları önlemek veya tedavi etmek için mide balonu iyi bir seçenektir. Ayrıca mide balonu uygulanması ameliyat açısından yüksek riskli olan ileri derecede obez (boy kilo indeksi>40kg/m2) hastalarda da sıklıkla tercih edilen, güvenilir bir yöntem olarak öne çıkmaktadır.

Mide içerisinde ülser, geniş bir mide fıtığı gibi rahatsızlığı olan hastalar için mide balonu ilk aşamada uygun değildir. Mide ülserleri tedavi edildikten sonra balon uygulaması yapılabilir.

Nasıl Uygulanır?

Mide balonu uygulaması sedoanaljezi dediğimiz damar yoluyla uygulanan düşük doz anestezi ilaçları ile hastalarımızı uyutarak yapılmaktadır. İşlem çoğu kez 20 ile 30 dakika kadar sürmektedir. Balon mideye yerleştirilmeden önce hastalarımızın yemek borusu, mide ve oniki parmak bağırsağı ayrıntılı olarak incelenmekte ve herhangi bir hastalık ya da balon yerleştirilmesine engel bir durum olup olmadığı değerlendirilmektedir. Mide balonu yerleştirilmesine engel bir durum yok ise aynı seansta endoskopik incelemenin devamında balon mideye yerleştirilerek şişirilmekte ve işlem sonlandırılmaktadır. İşlem sonrası hastalar dinlenme odasında bir süre takip edilmekte ve sonrasında taburcu edilmektedir.

Mide balonları türü ve hasta ihtiyacına göre 6 ile 12 ay sonrasında yine endoskopik olarak çıkarılmaktadır.

Yan Etkileri

Mide balonu genel olarak yan etkilsi çok az olan bir işlemdir.

Mide balonu sonrası en sık görülen yan etkiler bulantı ve kusmadır. Bu yan etkiler çoğunlukla ilk üç gün içerisinde geçmekte, nadiren 1 hafta kadar sürebilmektedir. Kusma şikayetleri şiddetli olursa hasta doktoruna ulaşmakta ve gereğinde bulantı önleyici ilaçlar ilk birkaç gün kullanılabilmektedir. Bazı balon türleri içerisindeki hava yada sıvının azaltılıp artırılabilmek özelliği taşımakta, bu balonların uygulandığı hastalarda balon içeriği ilk günler azaltılarak bulantı ve kusma sorunları çözülebilmekte ve mide balona uyum sağladığında içeriği tekrar artırılarak daha etkin hale getirilebilmektedir. Nadir de olsa uyum sağlayamayan hastalarda balonun erken çıkarılması gerekebilmektedir.

Sonrasında Nelere Dikkat Etmek Gerekir?

Mide balonu uygulaması sonrası beslenmeye dikkat edilmesi en önemli noktadır. Özellikle ilk birkaç gün sıvı ağırlıklı beslenme hastalarda bulantı ve kusma şikayetlerinin önüne geçebilir. Gerektiğinde bazı hastalarımıza kısa süreli mide asit baskılayıcı ilaçlar verilmektedir. Buna rağmen ilk günlerde görülebilen bulantı şikayetleri şiddetli olan hastalarda bu şikayetleri geçinceye dek çeşitli ilaçlar kısa süreli olarak verilebilir.

Balon her ne kadar tokluk hissi sağlayıp hastalarımızın öğünlerini küçültse ve kilo vermeye katkıları olsa da düzenli bir beslenme şekli belirlenerek buna uyum sağlanması yeterli kilo verilebilmesi için önem taşımaktadır. Balon mideden alındığında ise ilk günler oluşabilecek iştah artışı konusunda dikkatli olunmalıdır.

 

Read More

Hirsutizm Nedir?

Kadınlarda kıllanma artışına Hirsutizm denir. Hirsutizmdeki kıllanma artışı, vücudun herhangi bir bölgesinde değil androjen hormona duyarlı dediğimiz üst dudak, çene, kol, bacak, göğüs, karın ve sırt gibi belli bölgelerde olur. Bu kıllar genellikle kalın ve siyah olur. Kıllanma artışı ile Akne (sivilce) de beraber olabilir. Dudak mukozası, avuç içi ve ayak tabanı dışında bütün vücut kıllarla kaplıdır.

İnsan vücudunda yapısal olarak 3 tip kıl vardır. Yenidoğan bebeklerin vücudu Lanugo tipi açık renk yumuşak kılla kaplıdır ve doğum sonrası ilk aylar içinde kaybolurlar. Vellüs tipi kıllar ise Lanugo kıllardan biraz daha büyük ve açık renkli yumuşak kıllar olup androjen bağımlı olmayan vücut bölgelerinde görülen kıllardır. Terminal kıllar ise uzun ve siyah kıllardır. Kıllanma artışıyla androjen hormon seviyeleri arasında bir ilişki olmayabilir.

Vücuttaki kıl dağılımı (kıl derecesi) modifiye Ferriman Gallwey (FG) skorlaması ile değerlendirilir. 9 bölge 0 ile 4 arasında skorlanır ve toplam skor elde edilir. Toplam FG skoru 36’dır. Normal şartlarda kadınlarda FG skoru 8 ve üzerinde ise Hirsutizm olarak kabul edilir. Bununla beraber Akdeniz kıyısı ülkelerde ve Orta Doğu bölgesindeki kadınlarda FG skoru 9–10’un üzerindeyse Hirsutizm olarak kabul edilirken, Asya’lı kadınlarda 2 ve üzeri Hirsutizm olarak kabul edilir. FG skoru 8–15 arası olan olgular hafif, 16–25 arası olanlar orta ve 25 üzeri olan olgular ise ciddi Hirsutizm olarak adlandırılır. Bir kadın 3 pozitif FG skorundan bile rahatsız olabilir. Dolayısıyla hastanın şikayeti esas alınır.

Anoreksiyo nervosa ve hipotiroidi gibi hastalıklarda veya glukokortikoid, minoxidil, fenitoin gibi çeşitli ilaçların kullanımında da yaygın, yumuşak özellikte, siyah olmayan ve androjen artışının neden olmadığı bir tür kıllanma artışı olabilir. Bu duruma hipertrikoz denir ve Hirsutizmden farklıdır.

Hirsutizm Neden Olur?

Hirsutizme en sık sebep olan durum Polikistik over sendromudur. Bu durumda tabloya menstruel düzensizlik ve sivilce artışı da eşlik edebilir. Ayrıca Polikistik over sendromu, Tip 2 Diyabetin (şeker hastalığı) bir habercisi olabilir. Hirsutizmin diğer sebepleri arasında; Konjenital adrenal hiperplazi, Over tümörleri, Adrenal tümörler, Cushing hastalığı ve Hipertekoz sayılabilir.

Hirsutizm Tedavisi

Bu hastalar değerlendirilirken öncelikle kıllanma artışının başlama zamanı ve nasıl seyir gösterdiği-ilerleme hızı- sorulur. Menstruel siklus düzeni, kilo durumu araştırılır. Kullandığı ilaçlar sorgulanır.

Muayenesinde Ferriman Gallwey skorlaması yapılır, eşlik edebilecek diğer sivilce, pigmentasyon artışı veya kilo fazlalığı gibi bulgular değerlendirildikten sonra başta testosteron hormonu olmak üzere tetkikleri yapılarak tedavisine geçilir.

Hirsutizm tedavisinin süregen bir tedavi olduğu en az iki yıl sürmesi gerektiği, tedaviye yanıtın kıl siklusundan dolayı 6 aydan önce ortaya çıkmadığı bilinmelidir.

Bilhassa fazla kilolu Polikistik over sendromlu kişiler beslenmeye dikkat etmeli ve egzersize başlamalıdır.

Hafif ya da lokalize olgularda tek tedavi olarak lokal tedavi yani kıl ağartma, kopartma, tıraş etme, ağda yapma, elektroliz, lazer epilasyon gibi kıl çıkarma yöntemleri ve eflornitin gibi lokal ilaç uygulaması yapılabilir. Tıraş etmenin yeni kıl oluşumunu artırmadığı gösterilmiştir.

Hastanın durumuna göre tedavide kişiye göre özelleştirilmiş tekli veya kombinasyon ilaçlar kullanılır.

 

Read More

Safra ve Pankreas Hastalıklarında ERCP Yöntemi

Endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi (ERCP), özel bir endoskopik cihaz ile ile oniki parmak bağırsağına ulaşılarak safra yolları ve pankreas hastalıklarının yönelik yapılacak inceleme ve tedavilere imkan sağlayan gelişmiş bir endoskopik tedavi yöntemidir. Hastalar uyutulur, ağız yoluyla duodenoskop adlı cihazla girilerek yemek borusu ve mide geçilerek oniki parmak barsağına safra kanalı ve pankreas kanalının birlikte açıldığı papilla denilen yapıya ulaşılır. Daha sonra kılavuz tel, kateter, balon, stent gibi çeşitli cihazlarla kanallar içerisindeki taşlar, tümöre veya enflamasyona bağlı darlıklar gibi bir çok durum ameliyatsız olarak düzeltilebilmektedir.

ERCP dünyada ve ülkemizde deneyimli gastroenteroloji uzmanları tarafından az sayıda merkezde uygulanabilmektedir. Safra yolu ve pankreas hastalıklarının tanısında en güvenilir tekniklerin başında gelmektedir. Ayrıca safra yollarını tıkayan taşlara bağlı sarılık ve enfeksiyon gelişen hastalarda, bu taşlar çıkarılarak tedavi sağlanabilmektedir. Bu yöntem sayesinde artık safra kanalına yönelik olan ameliyatlara gerek kalmamaktadır. Ameliyattan çok daha güvenli olup çoğu zaman hastalar genellikle aynı gün taburcu olabilmekte ve günlük aktivitelerine dönebilmektedir. Hastanemizde deneyimli ekibimiz tarafından, steril şartlarda birçok endoskopik işlem gibi ERCP işlemi de halkımızın hizmetine sunulmaktadır.

ERCP Kimlere Uygulanır?

ERCP en sık safra kanalına düşerek kanalda tıkanıklık ve buna bağlı sarılık, safra yollarında enfeksiyon ve pankreatit gibi hastalıklara sebep olan safrayolu taşlarının çıkarılmasında uygulanmaktadır. Ayrıca safra yollarında iyi veya kötü huylu hastalıklara bağlı gelişen darlık ve tıkanıklıkların hem tanısında hem tedavisinde en güvenilir ve etkili tedavi yöntemidir. Safra kesesi yada kist hidatik ameliyatları sonrası gelişen safra yolu kaçakları da ERCP ile başarıyla tedavi edilebilmektedir.

Read More

Romatizma ve Romatizmal Hastalıklar Nedir?

Romatizma kemik, kas ve eklemlerin etrafındaki ağrı veya acıyı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Eklemleri ve bağ dokusunu etkileyen kronik ya da aralıklı ağrıya neden olur. Romatizma deyince tek bir hastalık anlaşılmaz. 200’den fazla hastalığı içerir. Bazıları sık bazıları ise oldukça nadir görülür. Genellikle kas-iskelet sistemini tutmakla birlikte iç organları da tutabilir. .romatizma çocuklar da dahil olmak üzere her yaşı etkileyebilir, Kadınlarda görülme oranı daha yüksektir.

2 tip romatizma vardır:

  • İltihabı olanlar
  • İltihabı olmayanlar

İltihabı Olanlar

  • Mikropların eklemde oturmasıyla ortaya çıkan mikrobik romatizmalar
  • Bağışıklık sisteminin bozuk oluşu sonucu gelişen mikropsuz iltihap romatoid artrit (RA), ankilozan spondilit (AS) ve yaygın bağ doku iltihabı yapan hastalıklar (sistemik lupus eritematozus gibi hastalıklar.
  • Diğer bir iltihap tipi de başta ürik asit olmak üzere diğer kristallerin eklemlerde ve çeşitli dokularda oturarak yaptığı tahriş sonucu ortaya çıkan iltihaptır. Gut ve yalancı gut hastalığında bu tip iltihap vardır.

İltihabı Olmayan Romatizmalar

Bu romatizmaların en önemlisi artroz (kireçlenme)’dur. Artrozda eklemde iltihap yoktur. Buna karşılık aşınma vardır Travmalar (kaza, darbe) mekanik nedenler, metabolik ve psikolojik bozukluklar iltihabı olmayan romatizmaların en önemli nedenleridir.

Romatizmanın Bulguları

Bulgular romatizmanın çeşidine bağlı olarak değişmektedir.

  • Bir veya daha fazla eklemde şişlik,
  • Eklemler etrafında katılık,
  • Eklemlerde kızarıklık ve sıcaklık artışı,
  • Eklemlerde sürekli veya tekrarlayan ağrı
  • Eklemi hareket ettirmede veya kullanmada zorluk.

Tanı ve Tedavi İçin

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon (FTR) uzmanlarına başvurabileceğiniz gibi, şikayetlerinizin niteliği ve yerine göre Romatoloji ve Ortopedi uzmanına da başvurabilirsiniz.

 

Read More

CRP

CRP Nedir?

CRP’nin açılımı C-Reaktif Protein’dir. Açlık veya tokluk durumu fark etmeksizin, vücuttaki iltihabı ve iltihabın derecesini ölçen bir kan testidir. İstenildiği zaman yapılabilir, çünkü gün içerisinde değerlerinde bir farklılık meydana gelmez.

CRP seviyesi vücuttaki pek çok hastalığın tespitinde duyarlılığı yüksek bir belirteç olarak kullanılır. Vücutta meydana gelen bir iltihaplanmada CRP değeri artar. Bu durumdan şüphelenen hekim kan testi vasıtasıyla C-reaktif protein seviyenizi kontrol etmek isteyebilir. Fakat CRP testi iltihaplanmanın neden kaynaklandığı konusunda bilgi vermez.

CRP Hangi Durumlarda Yükselir?

Sağlıklı kişilerde plazma CRP değeri çok düşüktür. CRP değerinin yükselmesi vücutta enflamasyon veya enfeksiyon olduğuna, inme veya kalp krizi riskine, yakın zamanda geçirilmiş bir kalp krizine, doku ölümüne veya tümör olabileceğine işaret eder. Ayrıca hekimizine CRP atışına sebep olan hastalığınızın gidişatı hakkında fikir verir. Hastalık teşhisi açısından spesifik bir bulgu değildir yani sadece C-reaktif protein değerinin yükselmiş olmasına bakılarak tanı konulamaz. Tanı konulabilmesi için fiziksel muayene de dahil olmak üzere diğer muayene yöntemleri ve tetkiklerden elde edilen bulgular birlikte değerlendirilir.

Read More

Domuz Gribi Nedir?

İnfluenza A adlı virüsün H1N1 alt tipinin mutasyon geçirerek insanlara bulaşmasıyla artık insandan insana geçen, sıklıkla Ocak ve Şubat gibi kış aylarında görülen, yüksek ateş, öksürük ve boğaz ağrısı, halsizlik, kas ağrıları gibi semptomlarla seyreden, toplumda paçavra hastalığı olarak da adlandırılan son derece bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır.

Domuz Gribi Belirtileri;

  • Ateş
  • Öksürük
  • Boğaz ağrısı
  • Burun akıntısı
  • Vücut ağrıları
  • Baş ağrısı
  • Titreme, halsizlik
  • Bazı vakalarda kusma ve ishal görülebilir.

Grip İle Nezle Arasındaki Farklar Nelerdir?

Sonbahar, kış aylarında sık görülen soğuk algınlığı, nezle ise 100 farklı virüs ile ortaya çıkar. Grip hastalığından farklı olarak daha hafif ve daha kısa sürede geçer, fazla ateş olmaz.

Domuz Gribi ve Koronavirüs Farkları Nelerdir?

Koronavirüsün ortalama kuluçka süresi daha uzundur. Influenza virüsünün yayılması, genellikle kişide hastalık belirtilerin gelişmeye başladıktan sonra (en sık 3 ile 5 gün arasında) gerçekleşir. Aksine, koronavirüsde bulaştırıcılık, en yoğun olarak hastalık belirtileri başlamadan önce ve hastalığın ilk haftasındadır.

Bugüne kadar alınan verilere göre, yeni koronavirüs hastalığında, şiddetli ve çok şiddetli enfeksiyonların görülme oranı influenzaya göre daha fazladır.

Covid-19’daki koku ve tat alma bozukluğuna genelde gribal enfeksiyonlarda çok rastlanmıyor.

Akciğer tutulumunu, nefes almayı güçleştiren, kandaki oksijen düzeyini azaltan, oksijen ihtiyacını ortaya çıkaran durum; gribal enfeksiyonda eğer çok özel bir durum veya başka seyreden bir hastalık yok ise çok karşılaşılan bir durum değildir.

Domuz Gribi Nasıl Önlenir?

Domuz gribinden korunmanın en iyi yolu öncelikli olarak o hastalığa yakalanmaktan kaçınmaktır. Domuz gribinden korunmak için uygulanması gereken yöntemler;

  • Mevsimsel gribin yoğun olduğu dönemlerde kalabalık ortamlardan uzak durmak,
  • Ortak kullanım alanlarında (iş, ev, okul gibi) kapı kollarını, lavabo başlıklarını sık sık dezenfektanlar ile temizlemek,
  • Hastalığa yakalanmış kişilerle yakın temastan kaçınmak, hatta mümkünse aynı ortamda bulunmamak,
  • Hastalığın daha fazla yaygınlaşmasını önlemek için maske kullanmak ve gerekirse sosyal yaşamdan uzaklaşmak,
  • Evde kullanılan yatak örtüleri, yastık kılıfları, yorgan, çarşaf, havlu vb. kişisel eşyaların temizliğine dikkat etmek ve sık sık değiştirmek,
  • Elleri sık sık yıkamak.

Normal şartlar altında tıp uzmanları, bir yaşından büyük hemen her birey için yıllık grip aşısı yapılmasını önermektedir. Domuz gribi aşısı kullanmak, bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemidir. H1N1 virüsünün evrimleşmesi ve mutasyonlara bağlı olarak sürekli genetiğinin değişmesi sebebiyle domuz gribi tedavisinin kesin bir çözümü yoktur.

Domuz Gribi Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Domuz gribine yakalanan birçok kişi herhangi bir özel tedavi olmaksızın iyileşebilir; ancak H1N1 gribi de dahil olmak üzere grip olan çoğu hasta yalnızca semptomların giderilmesine ihtiyaç duyar. kronik hastalığı olan kişilerde covid 19 da olduğu gibi pnömoni gelişebilir ve hastane yatışı gerekebilir. Domuz gribi belirtilerini hafifletmek ve sürecin daha rahat geçmesini sağlamak için uzman hekim kontrolünde medikal tedavi ile desteklenebilir.

Read More

Çocuklarda Kalp Romatizması

Çocuklarda kalp romatizması 4-15 yaş arasındaki çocuklarda, en sık olarak da 5 yaşında ortaya çıkmaktadır. Hastalık, bu yaş grubundaki çocuk hastalarda iyi tedavi edilmeyen ateşli boğaz enfeksiyonu (tonsillit ya da farenjit) sonrası gelişmektedir. Boğaz enfeksiyonundan yaklaşık 20 gün sonra hastalığın klinik belirtileri ortaya çıkar. Bu klinik belirtiler en sık eklem ve kalp ile ilgili şikayetlerdir. Eklem şikayetleri, birkaç eklemde gezici olarak oluşan şişlik, kızarıklık ve hareketle ağrı şeklindedir ve çocuk genel olarak ayaklarının üzerine basamaz. Kalp tutulumu olan hastalarda ise halsizlik, yorgunluk şikayetleri ön plandadır. Bazı hastalarda da kalp ve eklem tutulumunun yanı sıra göğüs ön duvarında görülebilen ciltte kızarıklık ve el bileğinde ya da dirsekte küçük şişlikler tabloya eşlik eder. Çok nadir olarak ise genellikle boğaz enfeksiyonu geçirilmesinin ardından 3 ay sonra eklem ve kalp tutulumu olmadan beyin etkileniminin bir göstergesi olan ‘kore’ denilen kontrolsüz hareketler ve davranış bozuklukları saptanabilir.

Kalp Romatizması Belirtileri Nelerdir?

  • Ciltte meydana gelen kırmızı renkte döküntü
  • Burun kanaması
  • Nefes darlığı, öksürük
  • Hızlı yorulma
  • Eklemlerde şişlik ve gezici nitelikte ağrı
  • Göğüs ağrısı
  • Kalp ritminde düzensizlik
  • 38 derecenin üzerinde ateş
  • Kol, bacak ve yüz bölgesinde istemsiz oluşan ani hareketler
  • Cilt altında oluşan ağrısız nodüller kalp romatizmasının belirtileri arasındadır.
Read More

Sağlıklı Bir Yaşam Tarzı Kalp Damar Hastalıkları Riskini Azaltıyor

Kardiovasküler hastalıklar (kalp ve damar hastalıkları), dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer almaktadır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 250 binin üzerinde kişiye kalp damar hastalığı tanısı konuluyor ve bunların 150 bininden fazlası hayatını kaybediyor. Türkiye’de her yıl ani kalp krizine bağlı, yaklaşık 100 bin ölüm gerçekleşiyor. Bu rakam çoğu Avrupa ülkesinden daha fazladır.

Sigara, aşırı alkol tüketimi, aşırı tuz tüketimi, hareketsizlik, dengesiz beslenme ve şişmanlık kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini arttıran nedenlerdir. Bu zararlı yaşam tarzı kişilerin %80’ninde kalp damar hastalığı riskini arttırır. Çalışmalar; sigara içilmemesinin, yeterli fiziki aktivite yapılmasının, zayıflamanın, kırmızı etin sınırlı yenmesinin, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmenin, alkol tüketiminin azaltılmasının kalp damar hastalığı riskini veya kalp damar hastalığının yan etkilerini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir.

Kalp Damar Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?

Kalp damar hastalığında en sık rastlanan belirti, göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısı, efor harcarken ya da istirahatteyken olabilir. Kol iç kısmına, sırta, boğaza doğru yayılabilir. Kalp ağrıları; çenede, sırtta veya mide bölgesinde olabilir. Dakikalar sürebilir. Genellikle istirahat edince geçer.

Özellikle istirahatteyken böyle bir ağrı olur ve uzun sürerse hemen hastaneye gitmek, hastalığın erken tanı ve tedavisi için çok önemlidir. Bu şikayetler kalbi besleyen koroner damarların daraldığını/tıkandığını belirtir. Diğer bir belirti çabuk yorulmadır. Yürürken nefesin daralması, uyku sırasında nefes darlığıyla uyanmak kalp yetmezliğinin belirtilerindendir. Kalpte düzensiz atışlar, çarpıntı nöbetleri, sürekli kalp hızının yüksek olması da kalp yetmezliği ile ilişkilidir. Bu belirtileri gören kişiler, hastanede kontrol edilmelidir. Yürürken bacaklarda oluşan ve yürümeyi engelleyen ağrılar damar hastalıklarının belirtisidir. Kan basıncının yüksekliği de belirtiler arasında yer alır.

Kalp hastalığı bulunan kişilerde bayılma (senkop) yani hastanın çok kısa süreli bilinç kaybı yaşayarak yere düşmesi, daha sonra kendi kendine ayağa kalkması görülebilir. Ani ölümler meydana gelebilir. Bazı kalp hastaları hiç şikayet yaşamayabilir ya da yaşadıkları belirtileri önemsemeyebilirler.

Read More

Sağlıklı Bir Eğitim Dönemi İçin Çocuklarınızın Bağışıklık Sistemini Güçlendirin

Çocuklarımızın eğitim ve öğretim hayatlarında başarılı olmaları, gelişimlerini eksiksiz sürdürmeleri için bağışıklık sistemlerini güçlü tutmamız gereklidir. Özellikle okulların yüz yüze eğitime başladığı bu süreçte hem pandeminin olumsuz etkilerinden hem de kalabalık ortamda olmanın getirisi olan risklerden korunmalarını sağlamak oldukça önem kazanıyor. Bu nedenle uzmanlarımız çocuklarınızı korumak, bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için öneriler hazırladı. Siz de bu önerilere hayatınızda yer vererek çocuklarınızı koruyabilir, sağlıklı gelişimlerini destekleyebilirsiniz.

  • Aşı programını tamamlanmalı,
  • Yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmeli,
  • Hava değişimlerinin dikkat edilmeli, sıcaklığa uygun giydirilmeli,
  • Hijyen ve sosyal mesafe kurallarının önemi anlatılmalı ve dikkat edilmeli,
  • Uyku düzenine özen gösterilmeli,
  • Teneffüslerde açık havaya çıktığından emin olun,
  • Düzenli muayene ve kontrollerini Yaptırın.
Read More

Akciğer Kanseri’nde Erken Teşhis Ameliyat Şansını Arttırır

Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi dışında akciğer kanseri için uygulanan herhangi bir tedavi yöntemi mevcut değildir. Akciğer kanserinde öncelikli tedavi cerrahi olup tanı gecikmesi, ileri evrede tespit gibi nedenlerle hastaların ancak % 20’si ameliyat şansı bulabilmektedir.

Akciğer kanseri, kanser nedeniyle ölümlerin başlıca nedenidir. Ülkemizin en önemli sağlık problemlerinden birisi haline gelen akciğer kanseri; erkeklerde her yüz bin kişinin 75’inde, kadınlarda her yüz bin kişinin 9’unda görülmektedir.  Tüm kanser ölümlerinin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Sigara, yaklaşık % 85-90 oranı ile akciğer kanserine neden olan en önemli etkendir. Akciğer kanseri oluşma riski sigara bırakıldıktan yaklaşık 15 yıl sonra, sigara içmeyen kişilere yakın bir risk seviyesine inmektedir. Asbest ile temas, radyasyona maruz kalma, kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), tüberküloz (verem), ailede kanser öyküsü ve ağır metallere maruziyet kanser oluşma riskini arttıran diğer önemli faktörlerdir.

Kanserin hangi türü olursa olsun erken tanı ve tedavi çok önemli. Akciğer kanseri belirtilerinin birçoğunun diğer tehlike yaratmayan hastalıklarda da görülüyor olması akciğer kanseri tanısının gecikmesine ve tedavisinin güçleşmesine neden olmaktadır

Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Sonradan ortaya çıkan inatçı öksürük veya mevcut öksürük karakterinde değişme, kanlı balgam, halsizlik, göğüs-sırt-yan ağrısı, ses kısıklığı, nefes darlığı, anormal zayıflama, lokalize kemik ağrısı, yutma güçlüğü gibi şikayetler akciğer kanserinin en önemli belirtileridir. Örneğin öksürük veya ses kısıklığı şikayetinin enfeksiyon hastalıklarına bağlanması veya göğüs ağrısının kas ağrısı gibi yorumlanması nedeni ile birçok kanser vakası doktora başvurma gereği duymamakta ve tanı alamamaktadır.

Read More