Author medova

Kafa Travmaları Nedir?

Kafa travmaları 18 yaş altı ölümlerinin en önemli sebeplerindendir. Doğum esnasında forseps tatbiki, beşikten veya kucaktan düşmeler, yaşın ilerlemesiyle ise trafik, iş, ev ve spor kazaları kafa travmalarının nedenlerini oluştururlar. Erişkinlerde trafik kazaları, kafa travmalarının %70’inden sorumludur ve önemli bir ölüm nedenidir. Kraniyuma gelen travma, skalpte, kraniyumda ve intrakraniyal oluşumların bir veya birkaçında zedelenmeye neden olur.

Travmanın Etkilediği Yerler

Skala (Cilt): Saçlı derinin özellikle arteryel yaralanmaları bebeklerde ve çocuklarda ciddi kan kayıplarına hatta ölüme neden olabilmektedir. Ayrıca saçlı derinin enfeksiyonları ampiyem ve apselere yol açabilmektedir.

Kranyum (Kafatası): Kafa travmaları kranyumda kırıklara neden olabilmektedir. Lineer kırıklarda özellikle temporal (şakak) kemikte meydana gelen kırıklar beyin kanamalarına yol açabilmekte ve hayatı tehdit eden durumlara neden olabilmektedir. Çökme kırıkları beyine bası yapar ve epileptik nöbetlere neden olurlar. Bu tip kırıkların cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekebilmektedir.

Beyin Zarı: Kafa travmaları kafatasında meydana getirdiği kırıklar neticesinde beyin zarında yırtıklar ve beyin omurilik sıvısı fistüllerine neden olabilirler. Bu durum menenjite (beyin zarı iltihabı) neden olarak hayatı tehdit eder. Bazen cerrahi olarak bu yırtıkların onarıımı gerekebilir.

Beyin Damarları: Kafa travmaları bazen beyni besleyen büyük damarlarda diseksiyona (yırtık) neden olarak beynin beslenmesinde bozukluğa neden olabilirler.

Beyin: Kafa travmaları beyinde ödem (şişme) meydana getirerek kafa içi basıncın artmasına ve komaya kadar ilerleyen bilinç bozukluklarına neden olmaktadır. Çoğu zaman medikal (ilaç) tedavisi ile tedavi edilen bu hastalar bazen ilaca yanıtsız durumlarda cerrahiye gerek duyabilmekteler. Ayrıca kafa travmaları beyinde değişik tiplerde kanamalara neden olabilirler. Bunlar epidural, subdural, intraserebral ve subaraknoid kanamalardır. Bunlardan intraserebral, epidural ve subdural kanamalar cerrahi olarak tedavi edilen kanamalardır.

Read More

Hipofiz Bezi Nedir?

Hipofiz bezi, burun ve gözlerin hemen arkasında görme sinirlerinin altında şah damarlarının hemen yanında sella isimli kemik oyuk içerisinde yerleşmiş 0.5-0.6 gram ağırlığında bir sap ile beyine bağlantısı olan ve hormonların salgılanmasını ve vücutta dengelenmesini sağlayan özel bir salgı bezidir.

Hipofiz Bezi Hastalıkları Nelerdir?

İnsan yaşamı boyunca bu bez içerisinde ve çevresinde bir çok farklı hastalık gelişebilir. Bu bölgede gelişen hastalıklardan en sık görüleni iyi huylu bir tümör tipi olan hipofiz adenomlarıdır. Bu adenomlar boyutlarına ve hormon üretip üretmediklerinde bağlı olarak farklı gruplarda incelenmektedir. Çapı 1 cm’den küçük olan adenomlar mikroadenom, çapı 1 cm’den büyük adenomlar makroadenom olarak isimlendirilir. Hormon üreten adenomlar fonksiyonel adenom, hormon üretmeyen adenomlar ise non-fonksiyonel adenom olarak adlandırılır.

Vücuda aşırı derecede hormon salgılayarak hormon dengesini bozan fonksiyonel adenomların en sık görülen tipleri: Prolaktinoma, büyüme hormonu salgılayan adenomlar (akromegali) ve steroid (kortizol) hormonunun vücutta aşırı derecede salgılanması ile karakterize Cushing hastalığıdır.

Prolaktinoma ve Tedavi Yöntemi

Prolaktin doğum sonrası annenin göğüsünden süt gelmesini sağlayan hormondur. Bu hormonun fazla salgılanmasına neden olan hipofiz adenomlarına “prolaktinoma” denir. Prolaktinoma kadınlarda adet düzensizliği, göğüsten zamansız süt gelme, erkeklerde ise cinsel isteksizlik ve iktidarsızlığa neden olur. Göz sinirlerine baskı yapmadan teşhis edilebilirse bu hastaların %90’ı sadece ilaç tedavisi ile tedavi edilebilmektedir. Büyük çapta olup göz sinirine bası yapan tipleri için ise cerrahi tedavi ön planda tutulmalıdır. Takip eden süreçte ilaç tedavisi ile tümör tamamen kontrol altına alınabilir.

Akromegali ve Tedavi Yöntemi

Büyüme hormonu (GH) aşırı salgılayan adenomlar ise elde ayakta büyüme, yüzde şekil değişikliği, ayakkabı numarasında artış gibi bulgulara sebep olurlar. Bu hastalığa tıp dilinde “Akromegali” denir. Akromegali mutlaka etkin bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu tip tümörlerde cerrahi ile tümörün tamamen temizlenmesi ve hormon düzeylerinin normal sınırlara gelmesi ideal tedavi yöntemidir. Ancak tek başına ameliyat bazı hastalarda tamamen çözüm sağlamaz. Bu durumda ilaç tedavisi ve Gamma knife gibi radyoterapi yöntemleri ek tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır.

Cushing Hastalığı ve Tedavi Yöntemi

Kortizol hormonunun (steroid) fazla salgılanmasına yol açan hipofiz adenomları “Cushing Hastalığı”na neden olurlar. Bu hastalarda fazla kilo alma, ay dede yüz, ciltte çatlamalar, şeker hastalığı gibi bir dizi sağlık problemleri görülür. Bu ciddi tablo mutlaka etkin bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu tip tümörlerde cerrahi ile tümörün tamamen temizlenmesi ve hormon düzeylerinin normal sınırlara gelmesi ideal tedavi yöntemidir. Ancak tek başına ameliyat bazı hastalarda tamamen çözüm sağlamaz. Bu durumda ilaç tedavisi ve Gamma knife gibi radyoterapi yöntemleri ek tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır.

Non-fonksiyonel Hipofiz Adenomları ve Tedavi Yöntemi

Bazı adenomlar ise “non-fonksiyonel” hiçbir hormon dengesizliği yaratmadan sessizce büyümeye devam ederler. Zamanla belirli bir boyuta ulaştıklarında baş ağrısı, görme yetisinde kayıp, göz hareketlerinde bozulma gibi sağlık problemlerine sebep olurlar. Hormon salgılamayan non-fonksiyonel hipofiz adenomlarında genellikle ilk seçilen tedavi cerrahidir.

Cerrahi Tedavi Yöntemi

Hipofiz adenomlarında kullanılan cerrahi yöntemler temel olarak 2’ye ayrılır. Uygun vakalarda burundan girilerek transsfenoidal ameliyat yapılabilir. Bu yaklaşımda burundan girilir ve  dışarıdan görünen bir ameliyat izi olmaz. Bu yöntem mikroskopik olarak veya endoskopik olarak uygulanabilir.

Diğer yöntem ise başın ön kısmında küçük bir kemik parçasının kaldırılarak kafatasının açıldığı transkranial yaklaşımdır. Merkezimizde her iki teknik de uygun vakalarda seçilerek başarıyla uygulanabilmektedir.

Hipofiz Bezi Tedavilerinde Multidisipliner Yaklaşım

Tüm hipofiz tümörlerinin tedavisinde ve takiplerinde beyin cerrahı, endokrinoloji ve radyasyon uzmanlarından oluşan bir ekibe ihtiyaç vardır. Tedavisine uzun soluklu hatta ömür boyu devam edilmesi gereken bir hastalık grubudur.

Read More

Hidrosefali Nedir?

Hidrosefali beynin merkezinde yer alan ventrikül olarak adlandırılan karıncıklarda aşırı beyin omurilik sıvısı birikmesi olarak tanımlanabilir. Beyin-omurilik sıvısı tüm insanlarda olan ve beyin içindeki özel bölmelerde günde yaklaşık 450 cc salgılanan özel bir sıvıdır. Bu sıvının görevi beyni korumak, darbelerde adeta bir tampon görevi görmek ve beyin hücrelerinin beslenmesinin yanı sıra atıklarının temizlenmedir.  Bu sıvının farklı nedenlerle üretimini artması veya tahliye ya da dolaşımının bozulması kafa içindeki basıncı yükselterek beyne ciddi zararlar verebilir.

Hidrosefali her yaşta görülebilir, ancak sıklıkla çocuklarda ve yaşlılarda (60 yaşın üzerinde) görülen bir hastalıktır. Her 500 çocuktan birinde hidrosefali görülebilmektedir. Bu hastaların çoğunda tanı doğumda, doğum öncesinde veya erken bebeklikte konulmaktadır. Nadir olmakla birlikte genetik (kalıtsal) bozukluklara veya gelişimsel bozukluklara bağlı olabilir. Sık rastlanan nedenleri; beyin içi kanamaları, kafa travmaları, beyin tümörleri, erken doğuma bağlı kanamalar ve menenjittir.

Hidrosefali Belirtileri Nelerdir?

Hidrosefali bulguları kişiden kişiye değişir. Sık rastlanan bulgular bebeklerde baş çevresinde aşırı artış, bıngıldakta kabarıklık, kusma, huzursuzluk, gözlerin aşağıya kayması, nöbetler veya gelişim bozukluğudur. Daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde ise bıngıldaklar kapanarak kafatası sert kemik haline geldiği için büyüyemez ve hastalarda baş ağrısı, bulantı, kusma, ateş, çift görme, huzursuzluk, yürüme veya konuşmada gerileme, iletişim bozukluğu, duyu-motor fonksiyonlarda kayıp, nöbetler, uyku hali görülebilir.

Genellikle 60 yaş üzeri hastalarda hidrosefalinin özel bir tipi olan normal basınçlı hidrosefali görülebilmektedir. Bu hastalarda yürümede dengesizlik, hatırlamada zorluk, baş ağrısı, idrar kaçırma, bunama benzeri durumlar görülebilir.

Hidrosefali Tanısı Nasıl Konulur?

Hidrosefalisi tanısı muayene sonrası MR, bilgisayarlı tomografi, bebeklerde ise ultrasonografi gibi radyolojik tetkikler ile konulabilmektedir. Bazı hastalarda ise belden bir iğne vasıtası ile girilerek beyin-omurilik sıvısı tahliye edilmekte ve bazı ölçüm tetkik ve değerlendirmeler yapılabilmektedir.

Hidrosefali Tedavisi Nasıldır?

Hidrosefali tedavisinde en sık sıvının beyinden başka bir vücut boşluğuna aktarımı sağlayan “şant” adı verilen ince uzun elastik, silikon bir borular kullanılır. Tek yönlü ve kontrollü çalışması için kafa derisinin altında sistemin “pompa” denilen parçası bulunur. Fazla olan beyin-omurilik sıvısı bu ince boru sayesinde vücudun başka bir bölgesine, örneğin karın boşluğuna taşınır. Böylece beyin içindeki basıncın artması önlenir. Şant cilt altına yerleştirilmektedir. Dışarıdan bakılarak ve elle muayene edilerek şant parçaları fark edilebilir.

Beynin şant sistemine bağımlılığı uzun yıllar devam edebilir. Hastaların çoğunda şant ihtiyacı ömür boyu devam etmektedir. Hastaların çoğunda problem yoksa şantın çıkartılması önerilmez.

Hidrosefali Tedavisinde Endoskopik Ventrikülostomi Yöntemi

Hidrosefali tedavisinde seçilmiş hastalarda kullanılabilen diğer bir tedavi yöntemi ise endoskopik ventrikülostomi tekniğidir. Bu tedavide kafatasından küçük bir delik açılarak özel kamera sistemleri ile girilmekte ve beyin omurilik sıvısının beyin içerinde rahat dolaşımını sağlayan beyin karıncıkları tabanında ufak bir açıklık oluşturulmaktadır. İyi seçilmiş olgularda başarı sağlanabilirse hastada şant ihtiyacı kalmaz ve bu şekilde şantın enfeksiyon, kırılma, kopma yerinden çıkma gibi birçok komplikasyonları önlenmiş olur.

Read More

Doğumsal Beyin ve Omurilik Hastalıkları Nedir?

Merkezi sinir sistemi embriyolojik gelişimde vücudun diğer bölgelerine göre daha erken ve çok daha hızlı gelişir. Bu gelişim sırasında ortaya çıkan anomalilerin bazıları hayatla bağdaşmazken bir kısmının doğum sonrası tedavisi mümkün olabilir.

Hidrosefali: Normalde beyin dokusunda içinde beyin omurilik sıvısı adı verilen bir sıvı bulunan ‘ventrikül’ adını verdiğimiz boşluklar yeralır. Beyin omurilik sıvısı beyinde koroid pleksus adı verilen yapılarca üretilir ve omuriliği de içine alan bir sistem içinde dolaşır. İnce kanallar aracılığıyla ventriküller ve omurilik çevresinde dolaşır ve emilir.

Hidrosefali bu boşluklardaki beyin-omurilik sıvısının (BOS) artması durumudur. Hidrosefali çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve diğer sistemlere ait başka anomalilerle birlikte bulunabilir. Ultrasonografide lateral ventriküllerin genişlemesiyle tespit edilir.

Holoprosensefali: Beyin gelişiminin erken safhasında ortaya çıkan çok ağır bir anomalidir.14. gebelik haftasından önce dahi tespit edilmesi mümkündür. Beyinde ve genelde gözlerde de çok ağır gelişim bozukluğr vardır. Hayatla bağdaşması ve tedavisi mümkün olmayan bu anomalinin erken teşhis edilmesi önemlidir.

Akuaduktal Kanal Darlığı (Aquaductal Stenoz): Beyin omurilik sıvısının yukarıda anlatılan dolaşımının engellenmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bebeklerde hidrosefalilerin önemli bir bölümünü oluşturur. Enfeksiyona ,genetik nedenlere ya da tümöral oluşumlara bağlı olabilir .Gebeliğin daha ileri dönemlerinde de ortaya çıkabilir. Bu problemle doğan bebekler doğum sonrası ya üçüncü ventrikülostomi ya da  BOS dolaşımını düzenleyen şant operasyonundan genelde fayda görürler ve belli sınırı aşmayan hidrosefalilerde tamamen normal bir hayat sürebilirler. Ancak prognozu önceden belirleyebilmek genelde mümkün değildir.

Dandy Walker Sendromu: Beyinciğin gelişimini etkileyen ve genelde prognozu kötü olan bir anomalidir. Beyinciğin vermis adı verilen bölümü izlenemez ve 4 ventrikülde belirgin genişleme izlenir. 18. haftadan önce tanı konması genelde mümkün değildir. Bazı vakalar doğumda da bulgu vermeyebilir ancak vakaların %75’inde 3 yaşa gelene kadar ağır hidrosefali oluşur.

Arnold Chiari Malformasyonu: Beyinciğin kafatasının alt kısmındaki ‘foramen magnum’ adı verilen boşluğa doğru yer değiştirmesi sonucu ortaya çıkar.

Corpus Callosum Agenesisi: Corpus callosum beyinin iki yarısını birleştiren bir yapıdır. Koordinasyon ve sinirsel uyarıların her iki beyin yarısına iletilmesini sağlar. Oluşumu kısmen daha geç evrede gerçekleştiğinden erken gebelikte saptanması mümkün değildir. Genelde tek başına ortaya çıkan bir anomali olmasına karşın bazen bir sendromun parçası da olabilir. Tam olmayan şekillerinin teşhis edilmesi zor olabilir.

Nöral Tüp Defektleri: Nöral tüp defektleri beyin omurilik ve omurgayı içeren yapısal anomalilerdir. Gebeliğin çok erken döneminde bir tabaka halinde bulunan nöral doku kendi içine katlanarak bir borucuğa dönüşür.Nöral tüp terimi buradan kaynaklanır. Nöral tüp defektleri farklı bölgelerde farklı ağırlıktaki anomalileri içerir.

Anensefali: Hayatla bağdaşmayan ağır bir anomalidir. Beyinin büyük kısmı ve kafatası gelişmemiştir. Bebekler doğumdan birkaç saat sonra ölmeye mahkumdur. Bu nedenle problemin erken tanısı önemlidir. Ultrasonografi ile ilk trimesterde saptanması mümkündür.

Ansefalosel: Kafatası kemiklerinde normalde bulunmaması gereken açıklıklardan nöral dokunun dışarı fıtıklaşması durumudur. Genelde diğer başka anomalilerle birliktedir. Tablonun prognozunu olaydan etkilenen beyin dokusunun büyüklüğü belirler.                       

Spina Bifida: Embriyolojik gelişim sırasında nöral dokunun korumasını sağlayan omurga ve ek dokuların gelişmesindeki sorun nedeniyle omurilik ve çevresindeki zarların kısmen omurga içindeki normal yerinden dışarıda yerleşmesi durumudur. Doğumsal kusurun derecesine göre farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Okkült form: Omurgadaki defekt çok küçüktür. Defektin üzerindeki cildin koruyucu etkisi nedeniyle enfeksiyon riski yoktur ve genelde bebeklerde herhangi bir probleme neden olmaz

Meningosel: Omurgadaki defektten dışarı çıkan kistik bir yapı söz konusudur. Üzerinde ince bir deri bulunabilir. Kistik yapının içinde omuriliğe ait doku bulunmaması nedeniyle cerrahi düzeltme başarılı olabilir.

Meningomyelosel: Defektten dışarıya çıkan bölümde omuriliğe ait doku da vardır. En ağır şekil budur. Omurga boyunca herhangi bir bölgede ancak en sık kuyruk sokumu kısmında görülür. Cerrahi olarak düzeltilse bile genelde ağır sekel kalır.

Koroid Plexus Kistleri:  Erken gebeliklerin %15’inde görülebilen bir durumdur. Koroid plexus beyin omurilik sıvısını sentezleyen yapıdır ve erken gebelikte kafatası boşluğunda önemli bir yer kaplar. Gebelik haftası ilerledikçe küçülerek lateral ventrikül içindeki yerini alır. Bu aşamada tek ya da çift taraflı olarak kistler ultrasonografide görülebilir. Hemen tamamı ilerleyen gebelik haftalarında kaybolur ve ileriye yönelik bir sorun oluşturmaz.

Read More

Boyun Fıtığı Nedir?

İnsan omurgası birçok omurdan oluşur. Bunlardan 7 tanesi boyun bölgesindedir. Bu omurların arasında Fibroz yapıda diskler mevcuttur. Bu disklerin içerisinde jelatinöz yapıda bir sıvı bulunmaktadır. İşte boyun fıtığı zamanla bu fibroz yapının yıpranarak yırtılması ve bu jelatinöz yapının dışarı taşarak sinire baskı yapması sonrası oluşan hastalıktır.

Boyun Fıtığı Belirtileri Nelerdir?

  • Boyun ağrısı
  • Kol ağrısı
  • Kollarda uyuşukluk
  • Güç kaybı

Boyun Fıtığı Tanısı Nasıl Konulur?

  • Öncelikle bir hastada boyun fıtığı olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken iyi bir öykü , fizik ve nörolojik muayenedir.
  • Röntgen
  • Myelogram
  • Bilgisayarlı Tomografi
  • MR günümüzde bel fıtığı tanısında kullanılan altın standart tetkiktir.

Boyun Fıtığı Nasıl Tedavi Edilir?

Boyun fıtığının ilk tedavisi ilaç tedavisidir. İlaç tedavisinin yanında Fizik tedavi ve rehabilitasyon önemlidir. Bunun yanında enjeksiyon yöntemleri ile ağrı kontrolünü sağlamak mümkündür. Bütün bu tedavilere yanıt vermeyen ve nörolojik hasar meydana gelmiş hastalarda cerrahi tedavi gerekmektedir.

Cerrahi Tedavi Yöntemleri

Günümüzde cerrahi tedavide kullanılan Altın standart yöntem mikrocerrahi ile diskektomi ve diskektomi sahasına kafes konulması yöntemidir.

Read More

Beyin Tümörleri Nedir?

Beyinde normal hücrelerin büyüme yeteneği sınırlıdır. Bazen büyümedeki bu sınırlanma yeteneği kaybolur ve sınırsız büyüyüp, çoğalan hücreler topluluğu oluşturur. Buna beyin tümörü denir.

Beyin tümörleri en çok 3-12 yaş grubu ve 40-70 yaş grubunda görülür. Birincil (primer) ve ikincil (sekonder) beyin tümörleri olmak üzere iki tip beyin tümörü vardır.

Birincil Beyin Tümörleri: Beyin dokusunu oluşturan nöral yapı, onun destek dokusunu oluşturan glial hücreler, meninksler gibi kafa içi yapılardan gelişen tümörlerdir.

İkincil Beyin Tümörleri: Metastatik (vücudun başka organlarından beyine atlayan) tümörler olarak da adlandırılabilirler.

En Sık Gölen Beyin Tümörleri

Astrositomlar: Astrosit denilen hücrelerden doğar. Beyin ve omuriliğin herhangi bir yerinden çıkabilir. Erişkinlerde genellikle beyinde oluşurken, çocuklarda beyin sapı, beyin ve beyincikte oluşur.  En sık görülen birincil beyin tümörüdür.

4 grade (sınıf) olarak derecelendirilir. Grade I ve II, Grade III (Anaplastik astrositom) Grade IV (Glioblastoma ) şeklinde derecelendirilirler.

Ependimomlar: Genellikle ventrikül seviyesinde gelişirler. Omurilikte de gelişebilirler. Herhangi bir yaşta görülebilmesine rağmen en çok çocukluk ve ergenlik çağında görülürler.

Meningiomlar: Meninks (araknoid) den kaynaklanırlar. Ekstraaksial gelişirler (Beyin dışı). Orta ve ileri yaşlarda ve kadınlarda sıktır. Erişkinlerde en sık rastlanan primer iyi huylu beyin tümörüdür.

Akustik Schwannom: İşitme sinirinden kaynaklanır ve serebellopontin köşe tümörü olarak da adlandırılır. Aylar hatta yıllar süren kulak çınlaması ve daha sonra aynı kulakta işitme azalması görülür. Tümörün büyüyerek beyin sapı ve kranial sinirlere baskı yapması ile dengesizlik, yüzde uyuşukluk veya ağrı, yüz felci ve yutma güçlüğü ortaya çıkar.

Metastatik Beyin Tümörleri: Oldukça sık karşılaşılan beyin tümörleridir. Bir veya birden fazla belirgin ödeme neden olmuş kitleler şeklinde ortaya çıkabilirler. En sık akciğerden, kadınlarda meme kanseri sonrası beyine yayılım olabilir.

Beyin Tümörünün En Sık Gölen Belirtileri Nelerdir?

  • Sabahları kötüleşen ve gün içinde devam eden baş ağrısı,
  • Sara nöbetleri,
  • Bulantı-kusma,
  • Kol ve bacaklarda his kaybı ya da kuvvetsizlik,
  • Yürüme güçlüğü,
  • Görmede değişiklik ve/veya anormal göz hareketleri,
  • Uykusuzluk,
  • Kişilik ve hafıza değişiklikleri,
  • Konuşma değişiklikleri,

Beyin Tümörü Tanısı Nasıl Konulur?

Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT)

Detaylı MR tetkiki: Perfüzyon MR, MR Spektroskopi, DWI, DTI, SWI, Fonksiyonel MR

Beyin Tümörleri Nasıl Tedavi Edilir?

Beyin tümörünün tedavisi birçok faktöre bağlıdır. Beyin tümörünün tipi, yerleşim yeri, tümörün çapı, hastanın yaşı ve genel sağlığı; tedavi yöntemini seçmede önemlidir. Tedavi yöntemi ve uygulama şekli çocuk ve erişkin hastalar için farklıdır.

Beyin tümörlerinin tedavisinde; “Cerrahi”, “Radyoterapi”, ve “Kemoterapi” kullanılabilir. Doktor cerrahinin tipine, tümörün çap ve yerleşim yerine göre karar verir. Tümörü cerrahi olarak çıkarırken, beyin dokusuna en az hasarı vermek için ”navigasyon” denilen bilgisayar destekli bir sistem de kullanılabilir. Ameliyat mikroskop altında yapılır.Yüksek teknoloji içeren navigasyon ve tümör boyama özellikli mikroskop gibi cihazlar merkezimizde bulunmaktadır.

Read More

Bel Fıtığı (Lomber Disk Hernisi) Nedir?

İnsan omurgası birçok omurdan oluşur. Bunlardan 5 tanesi bel bölgesindedir. Bu omurların arasında fibroz yapıda diskler mevcuttur. Bu disklerin içerisinde jelatinöz yapıda bir sıvı bulunmaktadır. İşte bel fıtığı zamanla bu fibroz yapının yıpranarak yırtılması ve bu jelatinöz yapının dışarı taşarak sinire baskı yapması sonrası oluşan hastalıktır.

Bel Fıtığı Belirtileri Nelerdir?

  • Bel ağrısı
  • Bacak ağrısı
  • Bacakta uyuşukluk
  • Güç kaybı
  • İdrar kaçırma
  • Anal bölgede uyuşukluk

Bel Fıtığı Tanısı Nasıl Konulur?

  • Öncelikle bir hastada bel fıtığı olup olmadığını anlamak için ilk yapılması gereken iyi bir öykü alınması , fizik ve nörolojik muayene yapılmasıdır.
  • Röntgen
  • Myelogram
  • Bilgisayarlı Tomografi
  • MR günümüzde bel fıtığı tanısında kullanılan altın standart

Bel Fıtığı Nasıl Tedavi Edilir?

Bel fıtığının ilk tedavisi konservatif (ilaç, istirahat, egzersiz) tedavidir. Bunun yanında enjeksiyon yöntemleri ile de ağrı kontrolü sağlanabilir. Bütün bu tedavilere yanıt vermeyen ve nörolojik hasar meydana gelmiş hastalarda cerrahi tedavi gerekmektedir.

Cerrahi Tedavi Yöntemleri

Günümüzde cerrahi tedavide kullanılan Altın standart yöntem mikrocerrahi ile diskektomi’dir. Seçilmiş vakalarda endoskopik diskektomi de uygulanmaktadır.

Read More