Monthly Archives Ocak 2022

Ani İşitme Kaybı

Ani işitme kaybı son 3 gün içerisinde genellikle tek taraflı çınlama, uğultunun eşlik ettiği acil olarak müdahale edilmesi gereken iç kulak kaynaklı bir işitme kaybıdır. İç kulağı ilgilendiren yapılar salyangoz, yarım daire kanalları ve işitme siniridir.

Hafif olabileceği gibi tam sağırlık da görülebilir. Genellikle tek taraflıdır. İşitme kaybı fazla ise geri dönüşü de o ölçüde zor olmaktadır. Kesin nedeni tam bilinmemekle beraber viral enfeksiyonlar, damarsal olaylar, bağışıklık sistemi hastalıkları, ilaçlar ve iç kulak zarının yırtılması olarak sıralanabilir.

Kabakulak, kızamık ve üst solunum yolu enfeksiyonları gibi viral enfeksiyonlar iç kulağı tutarak ani işitme kaybına neden olabilirler. İç kulak tümörleri de ani işitme kaybı ile kendisini gösterebilir. İç kulaktaki sıvı basıncının artışı da zar yırtılmasına neden olarak sağırlık yapar. Sıvı basıncını artıran diğer nedenler başa ya da kulağa alınan darbeler, basınç değişiklikleri ve yüksek volümlü sese maruz kalmak olabilir. Damarsal teoride iç kulağı besleyen damarların daralması ya da herhangi bir nedenle tıkanması önemli bir rol oynar.

Hastalar bazen aniden bazen de birkaç saat ya da gün içerisinde işitme kaybının oluştuğunu fark ederler. Vakit geçirmeden tüm işitme testleri yapılmalıdır. Ani işitme kaybında tedaviye ne kadar erken başlanırsa, başarı şansı o oranda yükselir. İlaç tedavisinin yanında hiperbarik oksijen tedavisi faydalı olabilir. Bazı hastalarda erken dönemde cerrahi müdahale gerekebilir.

Ani İşitme Kaybının Tanı ve Tedavisi

Öncelikle hastaya yapılacak işitme testleri ile ani işitme kaybının varlığı objektif olarak saptanır. Hastanın erken bir süreçte doktora başvurması tedavinin başarısını etkiler. Kişiye ait risk faktörleri de tedaviyi etkileyen diğer önemli bir durumdur.

Tedavide;

  • Hiperbarik Oksijen Tedavisi
  • Kortikosterodiler
  • Antiviral Ajanlar
  • Dolaşım Düzenleyiciler
  • Ödem Azaltıcı İlaçlar
  • Vitaminler
  • Kan Sulandırıcı İlaçlar
Read More

Yumurtalık ve Karın Zarı (Periton) Kanserinin Tedavisi

Yumurtalık kanserinin tedavisinde en önemli ve ilk aşama cerrahidir. Cerrahi tedavide en önemli hedef geride gözle görülebilir hiç tümör kalmayana kadar tüm tümör dokularının özenle çıkarıldığı bir cerrahiyi sağlamaktır. Geride hiç tümör dokusu kalmayana kadar yapılan cerrahi hastalığın tedavi başarısı ile direkt olarak ilişkilidir. Bu cerrahiye ‘Sitoredüktif Cerrahi’ adı verilmektedir. Bu cerrahi esnasında öncelikle karın içi tüm organ ve dokular dikkatli bir biçimde gözden geçirilir. Tümör dokusunun olabileceği tüm bölgeler ayrıntılı olarak  kontrol edilir. Bu esnada karını çevreleyen peritonun her tarafı, karında yer alan ve yağlı bir  doku olan omentum, rahim, yumurtalıklar, kalın ve ince barsaklar, apendiks, karaciğerin kendi-etrafı, mide ve çevresi, dalak, pankreas, safra kesesi, her iki diyafram yüzeyi ve karında yer alan büyük damarların tamamının etrafındaki lenf dokuları (her iki pelvik ve para-aortik lenf bezleri, porta hepatis ve çölyak lenf bezleri) özenle değerlendirilir. Tümörden kuşkulanılan tüm dokular çıkarılır. Bu şekilde yapılan değerlendirme sonrasında devam edilen cerrahi işleme primer sitoredüktif cerrahi adı verilir.

Bu değerlendirme esnasında tümörün tamamının çıkarılamayacağı düşünülürse hastalığın tanısını koymak için biyopsi alınarak ameliyata son verilebilir. Bu durumda hastalığı tedavi etmek, tedaviye yanıtı değerlendirmek ve cerrahi tedaviyi uygun hale getirmek için genellikle 3 kür olacak şekilde kemoterapi verilir. Bu tip tedaviye neo-adjuvan kemoterapi ve bunu takip eden cerrahi tedaviye ise interval sitoredüksiyon denmektedir. Ameliyat öncesi yapılan görüntülemelerde çıkarılamayacak durumda tümör görülmezse laparoskopi (kapalı) yöntemle tercih edilebilir. Bu işlem esnasında karına bir santimlik küçük bir delikten kamera yardımı ile girip açık cerrahiye geçmeden karın içerisini incelenmektedir. Bu sayede açık ameliyata geçilmeden neo-adjuvan kemoterapi kararı alabilmek mümkün olabilmektedir.

Biz merkezimizde hastalarımızın çok büyük bir kısmına (%90) primer sitoredüktif cerrahi uygulamayı tercih etmekteyiz. Bunun temel sebebi bu şekilde yapılan cerrahinin tedavi başarısının daha iyi olduğuna inanmamızdır. Araştırmalara bakıldığında bu düşünceyi destekleyen çok sayıda çalışma mevcuttur.

Primer sitoredüktif cerrahinin over kanseri tedavisinde yararı ve  başarıyı arttırmak için en önemli unsur titiz ve özenli bir şekilde  geride hiç tümör  kalmayacak şekilde tümör dokularının çıkartılmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için ameliyatta tümör barındıran  tüm doku ve organları uzaklaştırılmaktadır. Bu ameliyatta total abdominal histerektomi (rahimin alınması), bilateral salpingo-ooferektomi (iki taraflı yumurtalıkların alınması), total infragastrik omentektomi (omentumun tamamının alınması), appendektomi (appendiksin alınması), eğer gerekirse kolon ve ince barsak rezeksiyonları, splenektomi (dalağın alınması), distal pankreatektomi (pankreas kuyruğunun alınması), kolesistektomi (safra kesesinin alınması), total peritonektomi (karın zarının tamamının alınması), diyafram peritonunun çıkartılması, her iki pelvik ve para-aortik lenf bezlerinin  çıkartılması şeklinde işlemleri gerçekleştirilmektedir. Bu noktada bu işlemlerin yapıldığı merkezin bu cerrahiler için yardım gerektiğinde gastroenterolojik cerrahi, cerrahi onkoloji, göğüs cerrahisi ve ürolojik cerrahi gibi branşların bulunduğu, tümör cerrahisi yapan ileri düzey merkez olması hastanın yararınadır. Bizim merkezimiz gerekli branşlar ve ileri düzey yoğun bakım ünitesine sahip olup bu sayede bizim over kanserinin cerrahi tedavisinde ameliyatın sonunda gözle görülebilir hiç tümör kalmayacak şekilde ameliyat ettiğimiz hasta oranımız %90’nın üzerindedir. Bu oran dünyada bu cerrahiyi uygulayan ileri evre cerrahi merkezleri arasındaki en iyi oranlardan biridir.

Hipertermik İntraperitoneal Kemoterapi (HIPEK ya da HIPEC)

Hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEK) tedavisi merkezimizde uygulanan tedavilerden biridir. Bu tedavide ameliyat tamamlandıktan sonra karına yerleştirilen tüpler yardımıyla 1- 1,5 saat süre ile kemoterapi ilacı içeren ve 42 dereceye kadar ısıtılmış olan bir sıvının karında devir daim etmesi sağlanır. Bunun için özel bir cihaz kullanılmaktadır. Bu işlemin avantajlarından biri karın içerisine bu işlem sırasında damardan verilebilen kemoterapi ilacı dozuna göre çok daha yüksek doz ilaç verilebilmesidir. İlaç dozu yüksek olsa da sadece karına verildiğinden sistemik toksisitesi yani zararı azdır. Ayrıca bu işlem tam ameliyat sonunda uygulandığından ve bu ameliyatta bütün bölgeler açılmış olduğundan bu sıvı karının her bölgesine ulaşabilmektedir. Ayrıca sıcaklığın da kanser hücreleri üzerinde direkt olarak öldürücü etkisi olduğu gibi aynı zamanda kanser hücrelerini verilen kemoterapi ilaçlarına daha savunmasız hale getirmektedir.

Hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEK) ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar hipertermik intraperitoneal kemoterapi (HİPEK)’nin hem ilk ameliyatta hem de tekrar eden hastalık için yapılan ameliyatta fayda sağladığını göstermektedir. Bu konuyu araştıran çok sayıda çalışma da halen devam etmektedir. Ama yine de halen HİPEK over kanserinin tedavisinde standart olarak uygulanan bir işlem değildir. Biz merkezimizde bu işlem öncesi hastalarımızla ayrıntılı olarak işlemin olası yan etkileri ve faydaları ile ilgili ayrıntılı olarak tartışmakta ve bunun sonucuna göre bu işlemi uygulamaktayız.

Read More

Vulva Kanseri Nedir?

Vulva kanseri, kadın cinsel organının dış yüzey alanında oluşan bir kanser türüdür. Vulva, klitoris ve labia dahil olmak üzere üretra ve vajinayı çevreleyen cilt alanıdır.

Vulva kanseri genellikle vulvada kaşıntıya neden olan bir yumru veya yara şeklinde oluşur. Her yaşta ortaya çıkabilmesine rağmen, vulva kanseri en sık yaşlılarda görülür.

Vulva kanseri tedavisi genellikle kanser dokusuyla birlikte az miktarda kanseri çevreleyen sağlıklı dokunun cerrahi olarak çıkarılmasını içerir. Bazen vulva kanseri ameliyatı tüm vulvanın çıkarılmasını gerektirir. Vulva kanseri ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi için kapsamlı bir ameliyata o kadar ihtiyaç azalır. Ayrıca vulva kanserinin erken teşhis için tarama metodunun olmadığını belirtmek gerekir.

Vulva Kanseri Belirtileri

Vulva kanserinin belirtileri şunlardır;

  • Geçmeyen kaşıntı
  • Ağrı ve hassasiyet
  • Adet dışı kanama
  • Renk değişiklikleri veya kalınlaşma gibi cilt değişiklikleri
  • Ele gelen kitle, siğil benzeri şişlikler veya yara (ülser)

Vulva Kanseri Türleri

Vulva kanserinin türü yapılacak tedaviyi belirlemektedir. Bu nedenle izlenen lezyondan alınacak biyopsi ve patoloji sonucu tedavi için en önemli ilk aşamadır.

  • Vulvar Skuamöz Hücreli Karsinom: Bu kanser vulvanın yüzeyini kaplayan ince, düz hücrelerden köken alır. Çoğu vulva kanseri skuamöz hücreli karsinomlardır.
  • Vulvar Melanom: Bu kanser türü vulva derisinde bulunan pigment üreten hücrelerden köken alır.

Risk Faktörleri

Vulva kanserinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte riski artıran faktörler şunlardır;

  • Artan yaş: Vulva kanseri riski yaşla birlikte artar, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Ortalama tanı yaşı 65’tir.
  • İnsan papilloma virüsüne (HPV) maruz kalmak: HPV vulva kanseri ve rahim ağzı kanseri dahil olmak üzere birçok kanser riskini artıran cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur.  Cinsel yönden aktif pek çok genç nüfus  HPV’ye maruz kalır , ancak çoğu kişide HPV enfeksiyonu kendi kendine geçer. Bazıları için enfeksiyon hücre değişikliklerine neden olur ve gelecekte kanser riskini artırır.
  • Sigara içmek: Sigara içmek vulva kanseri riskini artırır.
  • Zayıflamış bir bağışıklık sistemine sahip olmak: Organ nakli geçirmiş olanlar gibi bağışıklık sistemini baskılamak için ilaç alan ve HIV gibi bağışıklık sistemini zayıflatan rahatsızlıkları olan kişilerde vulva kanseri riski artar.
  • Vulvada kanser öncülü durum olması: Vulvar intraepitelyal neoplazi, vulvar kanser riskini artıran kanser öncesi bir durumdur. Vulvar intraepitelyal neoplazi vakalarının çoğu asla kansere dönüşmez, ancak az sayıda invaziv vulvar kanseri haline gelir. Bu nedenle doktorunuz anormal hücreli alanın çıkarılması için tedavi ve periyodik takip kontrolleri önerebilir.
  • Vulvayı tutan bir cilt rahatsızlığına sahip olmak: Vulva derisinin incelmesine ve kaşınmasına neden olan liken skleroz, skuamoz hiperplazi vulva kanseri riskini artırır.

Vulva Kanserinden Korunma

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon (özellikle HPV) riskinizi azaltmak için;

  • Cinsel yaşam esnasında prezervatif kullanmak yararlı olabilir. Prezervatifler, HPV’ye yakalanma riskinizi azaltabilir, ancak buna karşı tam olarak koruma sağlayamaz.
  • HPV aşısı çocuklar ve 50 yaşına kadar yetişkinler  vulva kanserine neden olduğu düşünülen virüsün suşlarına karşı koruma sağlayan HPV aşısını düşünebilir.
Read More

Rahim Ağzı Kanseri Nedir?

Rahim ağzı kanseri olarak bilinen serviks kanseri rahmin boyun kısmındaki hücrelerde görülür ve dünyada en sık görülen jinekolojik kanserlerin başında gelir. Kanser çeşitleri arasında en sık görülen 14. kanser türü olup kadınlarda kanser türleri arasında ise 4. sıradadır. Ülkemizde dokuzuncu sıradadır. Dünyada yıllık olarak 500 bin vaka tanı almaktadır ve 260 bin vaka rahim ağzı kanserinden yaşamını kaybetmektedir.

Rahim Ağzı Kanseri Belirtileri Nelerdir?

  • Menstrüasyon (adet) dönemleri arasında düzensiz kan lekesi veya hafif kanama
  • Menopoz sonrası lekelenme veya kanama
  • Cinsel ilişki sonrası kanama
  • Cinsel ilişki sırasında ağrı
  • Sırt, bacak veya kadın cinsel organlarının olduğu bölgede ağrı
  • Yorgunluk, kilo kaybı, iştahsızlık
  • Artan vajinal akıntı, bazen pis kokulu
  • Tek ya da iki bacakta şişkinlik
  • İdrar yaparken ağrı

Rahim Ağzı Kanserine Ne Sebep Olur?

Hemen hemen tüm rahim ağzı kanseri vakalarına HPV neden olur. HPV her türlü cinsel ilişkiyle geçebilen çok yaygın bir virüstür. Birçoğu zararsız olan 100’den fazla HPV türü vardır. Ancak en az 15 HPV türü rahim ağzı kanseri için yüksek riskli kabul edilir. HPV 16 ve 18 olmak üzere 2 türü, çoğu rahim ağzı kanseri vakasından sorumludur.

Rahim Ağzı Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

  • Sigara içmek; sigara içen kadınların rahim ağzı kanserine yakalanma olasılığı sigara içmeyenlere göre 2 kat daha fazladır. Bunun nedeni tütünde bulunan kimyasalların rahim ağzı hücrelerindeki zararlı etkileri olabilir.
  • Zayıflamış bir bağışıklık sistemine sahip olmak
  • Oral kontraseptif hapları 5 yıldan fazla kullanmak (bu risk tam olarak anlaşılamamıştır)
  • 5’den fazla doğum yapmış olmak veya erken yaşta doğum yapmış olmak (17 yaş altında)
  • Annenizin size hamileliği sırasında hormonal ilaç olan dietilstilbestrol (DES) alması

Rahim Ağzı Kanserinden Korunmak İçin Hangi Önlemler Alınabilir?

Servikal Tarama: Korunmanın en iyi yolu toplum sağlığı merkezlerinde veya hastanelerde 30-65 yaş arasındaki tüm kadınlar için uygulanan rahim ağzı kanser taramasını yaptırmaktır. Tarama sırasında rahim ağzından sürüntü alınır. Alınan bu sürüntü insan papilloma virüsü (HPV) açısından mikrobiyolojik ve patolojik olarak değerlendirilir. HPV aşıları yapılmış olsa bile rahim ağzı tarama testlerine katılmak önemlidir. Çünkü aşı rahim ağzı kanserine karşı korumayı garanti etmez. Anormal servikal hücresel değişiklikler için tedavi aldığınız durumda, tedaviden sonra birkaç yıl daha sık taramaya davet edilebilirsiniz. Tarama yaptırmış olsanız bile olağan dışı vajinal kanama, ağrı ve geçmeyen akıntı durumlarında doktorunuza başvurmanız önemlidir.

Rahim Ağzı Kanseri Aşısı: Rahim ağzı kanserlerinin çoğundan sorumlu olan 2 tür (HPV 16 ve 18) dahil olmak üzere 4 tür HPV’ye karşı koruma sağlayan aşı ülkemizde mevcuttur. Dörtlü aşı genital siğillerin önlenmesine de yardımcı olur. Kızlara çocukluk çağında aşılama yapılabilir. HPV aşısı rahim ağzı kanserinden 7 yıl süresince %92 oranında korumakla beraber tam koruma sağlamaz.

Sigara İçmekten Kaçının: Sigara içmeyerek rahim ağzı kanserine yakalanma ihtimalinizi azaltabilirsiniz. Sigara içenler kansere neden olan HPV enfeksiyonuna daha yatkın hale gelir.

Cinsel Hayatın Önemliliği: Tek eşlilik önemlidir. HPV en sık korunmasız cinsel ilişki yoluyla bulaşır. Bu nedenle prezervatif kullanımı enfeksiyona yakalanma riskini azaltır. Bununla birlikte virüs sadece cinsel birliktelik yoluyla geçmez, her türlü genital temas sırasında geçebilir.

Rahim Ağzı Kanseri İçin Hangi Testler Mevcuttur?

HPV Testi: HPV DNA’nın serviks kanseri ile ilişkisi artık kanıtlanmış olup, serviks kanserli hastaların %99.9’un da HPV DNA varlığı gösterilmiştir. HPV testinin negatif olması durumunda; takip eden beş yıl içerisinde servikal kanser olma ihtimali çok düşüktür. Servikal kanser taramalarında kullanılacak HPV testleri; uluslararası geçerliliği olan ve toplum tabanlı sağlık taramalarında kullanılabilirliliğini gösteren FDA onayı bulunmalı, IVD’si olmalı (In Vitro Diagnostics)  veya testin özgüllüğü CIN2/3 için düşük riskli HPV genotipleri ile minimal çapraz reaksiyon ile ilgili tarama populasyonları için Meijer et al (IJC 2009) tarafından yayınlanan Avrupa Yönergelerindeki gereklilikleri karşılamalıdır ve bu durum en az 2.500 örneklemle yapılmış bir genel toplum primer kanser tarama çalışmasında gösterilmiş olmalıdır.

Pap-Smear Testi: Pap-smear testi dökülen servikal hücrelerin toplanıp incelenmesi esasına dayanan sitolojik bir tarama testidir. Bu sitolojik tarama testi ile henüz semptomatik hale gelmemiş olan preinvazif ve erken invazif servikal lezyonlar saptanır. Pap-smear testleri konvansiyonel ya da sıvı bazlı olarak yapılabilir.HPV veya Pap-smear testi her beş yılda bir tekrarlanır. Toplum tabanlı kanser taraması yapılan bireyler vatandaşlık kimlik numaraları ile kaydedilerek mükerrer testlerden kaçınılır.

Rahim Ağzı Kanseri Aşısı Var Mıdır?

Rahim ağzı kanser aşısı dörtlü ve dokuzlu olarak 2 çeşit vardır. HPV’nin en çok kanser yapan tiplerine karşı geliştirilen ve koruyuculuğu yüksek olan aşılar mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü, rahim ağzı kanserine karşı 9-14 yaşlarındaki kız çocuklara aşı yapılmasını önermektedir. Aşı 50 yaşına kadar yapılması önerilmektedir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış iki HPV aşısı bulunmaktadır. Bunlardan ilki HPV’nin dört tipine (6,11,16,18) etkili olan (Kuadrivalan) Gardasil®ikincisi ise, iki HPV tipine (16,18) etkili olan (Bivalan) Cervarix®’dir.

HPV Virüsü Nedir? Nasıl Bulaşır?

İnsan papilloma virüsü (HPV) ise erkek ve kadında anogenital bölgede hastalığa cinsel yolla bulaşarak neden olan Papovaviridae ailesinden bir virüstür ve bir DNA virüsü olup 190’nın üzerinde değişik genotipi tespit edilmiş ve bunların yaklaşık 150 tanesi insandan izole edilmiştir.

  • En önemli ve büyük oranlı bulaş nedeni cinsel temastır.
  • Cinsel temas dışında havlu, bornoz, iç çamaşırı gibi malzemelerin ortak kullanımı,
  • Ortak kullanım alanlarında bulunmak ve
  • Hijyensiz teması da sayabiliriz. (Hijyensiz temastan kastımız örneğin tuvaletten sonra ellerini yıkamayan bir kişiyle tokalaşmak.)

Rahim Ağzı Kanseri İyileşir Mi?

Kanser en erken aşamada yani sadece rahim ağzı içerisindeyken tespit edilebilirse sağ kalma oranı %92 ile 100 arasındadır. 1. evrede 5 yıllık sağ kalma oranı ise %80 ile 90 arasındadır. Hastalık daha ileri evrede veya metastaz yapmış şekilde teşhis edilirse tedavi güçleşir ve sağ kalma oranı da buna bağlı olarak düşebilmektedir.

Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?

Tarama ve erken teşhis ile tedavisi yüzde yüz mümkün olan rahim ağzı kanseri, günümüzde kanserden ölüm nedenleri arasında çok geride yer almaktadır. Rahim ağzı kanser taramasını düzenli yaptıran bir kadının rahim ağzı kanserinden ölmeyeceğini söylemek mümkündür. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) rahim ağzı kanserinin bütün ülkelerde ülke çapında taranmasını önermektedir.

Rahim ağzı kanseri HPV ile ilişkili olan en yaygın hastalıktır. Neredeyse tüm rahim ağzı kanserleri HPV enfeksiyonu nedeniyledir. HPV ayrıca kadın ve erkeklerde cinsel organ ve ağız boşluğu kanserlerine de neden olmaktadır.

HPV’nin tespiti, erken dönemde rahim ağzındaki kanser öncülü değişikliklere işaret etmekte ve kanser teşhisini kolaylaştırmaktadır. Günümüzde HPV testleri rahim ağzı kanseri taramasında yer almaktadır. HPV testi rahim ağzı hücrelerde virüsün tespiti esasına dayanan bir testtir. Pap smear testi ise, dökülen rahim ağzı hücrelerin toplanıp incelenmesi esasına dayanan bir testtir. HPV ve Pap smear testi son derece basit ve ağrısız işlemler olup testler aynı anda yapılmaktadır.

Ülkemizde ulusal kanser tarama standartlarına göre; 30-65 yaş grubundaki her kadın 5 yılda bir HPV ve Pap smear testi ile taranmaktadır. Smear ve HPV testleri sonucuna gerekli durumlarda rahim ağzını mikroskobik inceleme metodu olan kolposkopi ve bu esnada biyopsi/endoservikal küretaj işlemlerine başvurulur.

Rahim Ağzı Kanseri En Sık Kaç Yaşında Görülür?

Rahim ağzı kanseri özellikle 35-45 yaş aralığındaki aktif cinsel hayatı olan kadınlarda görülür. Daha az sıklıkla 60-64 yaş arasında görülmekle beraber her yaşta görülebilmektedir.

Rahim Ağzı Kanserini Önlemenin Yolu Var Mı?

  • Günümüzde HPV’nin en çok kanser yapan tiplerine karşı geliştirilen ve koruyuculuğu yüksek olan aşılar mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü, rahim ağzı kanserine karşı 9-14 yaşlarındaki kız çocuklara aşı yapılmasını önermektedir.
  • 30 yaşından itibaren tarama testlerini düzenli bir şekilde yaptırmak
  • Güvenli cinsel ilişki konusunda eğitim
  • Cinsel aktivite sırasında prezervatif (kondom) kullanmak
  • Erkeklerin sünnet olması
  • Sigara kullanmamak
  • Sebze ve meyvelerden zengin sağlıklı beslenmek

Smear Testi Nedir?

Smear testi son derce basit ve ağrısız bir kanser tarama yöntemidir. Kadınların 3 yılda 1 kez smear testi yaptırmaları, rahim ağzı kanserinden korunmak için oldukça önemlidir. Smear testi iki şekilde yapılmaktadır. Klasik yöntemde; alınan akıntı bir cam üzerine sürülür ve özel bir sprey ile tespit edildikten sonra laboratuvara yollanır. İkinci şekilde ise; alınan materyal bir şişe içindeki özel sıvıya boşaltılır. Bu şekilde laboratuvara gönderilir ve orada belirli aşamalardan geçirilerek mikroskobik muayenesi yapılır.

21 yaş üzerindeki aktif cinsel yaşamı başlamış tüm kadınların her 3 yılda bir kez smear testi yaptırmaları gerekir. Eğer aktif cinsel yaşam bu yaştan önce başlamışsa, başlanan yaştan itibaren ilk üç yıl içinde smear testi yapılması önerilir. Testler menopoz sırasında da aksatılmamalıdır. 65 yaşından sonra, hastanın o zamana kadar en az üç normal smear testi sonucu bulunuyorsa, doktorunun bilgisi ile smear testlerine son verilebilir. Ayrıca smear testinde şüpheli bir durum görülmüşse, test daha sık aralıklarla yapılabilir ya da ileri tetkik uygulanabilir.

Rahim Ağzı Kanseri Bulaşıcı Mıdır?

Rahim ağzı kanseri bulaşıcı değildir. Kansere neden olan virüs, yani HPV bulaşıcıdır. Erkeklere de HPV bulaşabilir ve genel de siğil oluşumu ile sonuçlanır. Bunun dışında oldukça nadir olsa da HPV erkeklerde, penis, anal kanal gibi bölgelerde kanser oluşumuna yol açabilir.

Erkekler için semptomlar oluşmadan HPV’yi saptayabilecek bir tarama testi yoktur, erkeklere HPV aşısı da uygulanmamaktadır. Zaten bir süre sonra enfeksiyon kendi kendine geçer. Eğer siğil varsa tedavisinin yaptırılması gerekir.

Rahim Ağzı Kanseri Tedavisi Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli? Kanser Tekrarlar Mı?

Kanserin evresi ve tedavi şekline bağlı olarak rahim ağzı kanseri tedaviden sonra değişiklik göstermeyebilir veya tekrar ortaya çıkabilir. Vücudun başka bir yerinde yeni bir kanser de ortaya çıkabilir. Bu nedenle tedavi bittikten sonra bile rutin kontroller ve smear testleri önemlidir. Doktorunuz tedaviden sonra ilk birkaç yılda daha sık smear testi yaptırmanızı isteyebilir. Bu, tüm kanser hücrelerinin yok olduğundan emin olmak için yapılır. Başka testler ve işlemlere de gerek olabilir. Doktorunuz tedavi bittikten sonra bile ihtiyacınız olan kontrolleri planlamak için sizinle çalışacaktır. Multidisipliner yaklaşım hastanın tedavi sonrası yaşantısında büyük önem arz etmektedir.

 

 

 

Read More

Alerji Deri Testi İle Alerjik Nezle Tespit Edilebilir

Alerjik Nezle (Alerjik Rinit) Nedir?

Alerjik Nezle (Alerjik Rinit) burun içerisindeki zarların iltihabı olarak tanımlanabilir. Rinitler; alerjik ve alerjik olmayanlar (non-alerjik) şeklinde iki grupta sınıflandırılır.

Alerjik Nezle (Alerjik Rinit) Türleri

Polenler, ev tozu akarları, küf mantarları, hayvanların deri döküntüleri ve salyaları gibi alerjen olarak tanımlanan maddelerin neden olduğu nezle tablosuna alerjik rinit denir. Alerjik rinit, erişkin toplumun yaklaşık %20’sini etkileyen, yaygın görülen bir hastalıktır. Mevsimsel ve yıl boyu süren şeklinde iki alt grubu vardır.

Mevsimsel Alerjik Rinit; ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimlerinde ortaya çıkan ağaç, çayır-çimen ve yabani ot polenlerine karşı gelişen alerji sonucunda bu mevsimlerde ortaya çıkan nezle durumudur.

Yıl Boyu Süren Alerjik Rinit; ev tozu akarları, depo akarları, küf mantarları, hayvanların deri döküntüleri ve salyalarına karşı gelişen alerji sonucunda yıl boyu devam eden nezle durumudur.

Alerjik Rinit Belirtileri

  • Burun kaşıntısı
  • Burun akıntısı
  • Hapşırma
  • Burun tıkanıklığı
  • Geniz akıntısı
  • Gözlerde, kulaklarda ve boğazda kaşıntı

Alerjik rinit yakınmaları sıklıkla 20 yaşından önce ortaya çıkmakla birlikte, ilerleyen yaşlarda da hastalık başlayabilir.

Alerjik Rinit Tanısı

Hastadan alınan anamnez (tıbbi hikâye), yapılan fizik muayene ve alerji testleri ile tanı konur. Alerjeni tespit etmek için iki çeşit alerji testi uygulanabilir.

  • Deriye uygulanan alerji deri testleri
  • Kanda bakılan spesifik IgE testleri

*Alerji deri testlerinin uygulanması ve özellikle yorumlanması tecrübe ve uzmanlık gerektirir

Alerjik Rinit Tedavisi

İlaç tedavisi ve alerji testi ile tespit edilen alerjen maruziyetinin azaltılması tedavinin temelini oluşturur.

İlaç Tedavisi

Burun spreyleri; kortizon içeren spreyler ilaç tedavisinde birinci basamağı oluşturur. Doğru teknik ve dozda uygulandıklarında, çoğu hastada belirtiler kontrol altına alınabilir. Ancak, dekonjestan madde içeren burun spreyleri 3 günden fazla kullanılmamalıdır.

Anti-histaminler; alerji belirtilerinin çoğunun ortaya çıkmasından sorumlu olan histamin denen maddenin etkilerini engelleyen ağız yoluyla kullanılan tabletlerdir.

Alerjen Maruziyetinin Azaltılması

Özellikle ev içi alerjenler olan ev tozu akarı, küf mantarları ve hayvan epiteline karşı alınacak çevresel kontrol önlemleri ile alerjen maruziyeti azaltılabilir. Polen maruziyetini azaltmak için de bir takım önlemler uygulanabilir, ancak polen alerjisinde bu yöntemin etkinliği daha düşüktür.

Immünoterapi (Aşı Tedavisi)

‘Immunoterapi’ veya halk arasında bilinen adıyla ‘aşı tedavisi’ ise, sorumlu alerjenlerin düşük konsantrasyon ve dozlardan başlanarak belirli aralıklarla ve giderek artan dozlarda deri altına enjekte edilmesi şeklinde uygulanan bir tedavi yöntemidir. Çevresel alerjen maruziyetinin azaltılması ve düzenli ilaç tedavisi ile hastalık belirtilerinin kontrol altına alınamadığı durumlarda, aşı tedavisi etkili ve uygun bir tedavi yöntemidir. Aşı tedavisi, hastalık seyrini değiştirebilen tek tedavi yöntemidir. Bağışıklık sisteminin alerjenlere tepki verme şeklinin değiştirilmesi amaçlanır. Aşı tedavisi adayı olup olmadığınız; tıbbi öykünüze, hastalık geçmişinize ve neye alerjiniz olduğuna bağlıdır. Alerjeniniz olduğunu doğrulamak için deri ve/veya kan testleri yapılması gerekir. Aşı tedavisi neticesinde, alerjene maruz kalmak daha az semptoma neden olur ve hatta semptomları tamamen ortadan kaldırabilir.

Read More

Pankreas Kanseri Nedir?

Pankreasın herhangi bir bölümünde çoğalma eğilimi gösteren kötü huylu kitleler, pankreas kanseri olarak adlandırılır. Bu organda oluşan kanserler, organın tüm bölgelerinde gelişebilmekle birlikte en sık baş bölgesinde yayılım gösterir. Pankreas kanseri türleri arasında en sık rastlananı adenokanserdir. Adenokanser, agresif hücrelerden köken aldığı için hızlı şekilde ilerleyebilir ve çevre dokulara da metastaz yapabilir.

Pankreas Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Pankreas kanseri başlangıç evrelerinde herhangi bir belirti vermeden sinsi bir şekilde ilerleyebilir. Fakat ilerleyen dönemlerde görülmeye başlayan en yaygın pankreas kanseri belirtileri; kilo kaybı, karın ağrısı, sarılık, iştah kaybı, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk, ishal, sindirim zorluğu, sırt ağrısı, cam macunu renginde dışkılama, solgunluk, aniden ortaya çıkan ve aile öyküsü bulunmayan şeker hastalığı ve depresyon gibi semptomlardır. Şişkinlik, hazımsızlık ve iştah kaybı ile birlikte yetersiz beslenme sonucunda hastalarda hızlı kilo kaybı görülür. En erken dönemde ortaya çıkan ve yaygın gözlenen belirtilerden bir tanesi de sarılıktır. Başlangıçta gözlerde ortaya çıkan sarılık, daha sonraları deride sararma, idrar renginin koyulaşarak ‘çay renkli idrar’ yapmaya dönüşmesi gibi durumlarla kendini gösterir ve nihayet ‘cam macunu’ olarak tanımlan dışkı renginin anormal şekilde açılması ile sonuçlanır. Sarılığın nedeni, karaciğerin ürettiği bilirubin maddesinin pankreas kanseri tarafından safra yolunun tıkanması sonucunda onikiparmak bağırsağına olan atılımının engellenmesidir. Ağrı önceleri müphem karın ağrısı olarak tanımlanan, hafif bir rahatsızlık hissi şeklindeyken, ileri dönemde sırta vuran karın ağrısı şeklini alır. Künt tabiatlıdır. Şişkinlik ve hazımsızlık belirtileri ile sıklıkla birliktedir.

Read More

Mide Kanseri Nedir?

Tüm kanserler arasında sık karşılaşılan kanser türü olan mide kanseri, midenin herhangi bir bölgesine yerleşen ve genellikle lenf bezleri, karaciğer, akciğer gibi organlara yayılabilen özelliktedir. Mide kanseri çeşitli nedenlerden dolayı mide mukozasında kötü huylu tümörlerin gelişmesi sonucunda gerçekleşir. Ülkemizde sık rastlanan kanserler arasında yer alan mide kanseri her yıl dünyada bir milyona yakın hayatını kaybetmesine yol açmaktadır.

Erkeklerde, kadınlara oranla daha sık rastlanan mide kanseri, son yıllarda teknolojideki gelişmeler sayesinde erken teşhis edilip, doğru tedavi uygulamaları ile kontrol altına alınabilmektedir. Uzman kontrolü ve doğru beslenme ile mide kanserinden korunmak ve kurtulmak mümkün hale gelmektedir.

Mide kanserinin temel tedavi yöntemi cerrahidir. Cerrahi olmadan mide kanserinin tedavisinden söz edilemez. Ancak, gastrointestinal sistem bölgesi kanserleri dört evreye sahiptir ve bu dört evrenin (evre 1, evre 2, evre 3 ve evre 4) her birinin kendine has özelliklerinden dolayı, çeşitli tedavi yöntemleri söz konusudur. Her yere yayılmış evre 4 bir kanserde cerrahi opsiyonu söz konusu olamazken genel anlamda, sadece karın içine, karın içi zarına ulaşmış, mideye sınırlı, mide etrafına sınırlı kanserde evre 4 te sıcak kemoterapi uygulanabilmektedir. Evre 1 ve evre 0 olarak tanımlanan evre 1’in daha aşağısında olan, mikroskobik mide kanserlerinde ise endoskopik tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Evre 2 ve evre 3 mide kanserlerde cerrahi tedavi özellikle kapalı laparoskopik cerrahi uygulanır. Bazı hastalarda hem endoskopinin hem laparoskopinin birlikte kullanıldığı da görülmektedir.

Mide Kanseri Belirtileri Arasında;

  • Kilo kaybı
  • Karın ağrısı
  • Bulantı-kusma
  • İştahsızlık
  • Yutma güçlüğü
  • Kanama
  • Erken doyma
  • Ülseri andıran ağrı
Read More

Pankreas İltihabı Nasıl Tedavi Edilir?

Pankreas iltihabı aniden oluşabilir (akut) veya tekrarlayan iltihaplar ile (kronik) bez, sindirim enzimi ve kan şekeri hormonlarını salgılama işlevini kaybedebilir.

Pankreas İltihabı Nedenleri

  • Safra kesesi taşının kanala düşmesi (En sık),
  • Yoğun alkol tüketimi,
  • Hiperlipidemi,
  • Virüsler,
  • İlaçlar

Akut pankreatitte en belirgin bulgu; ani başlayan, karın üst bölümünde künt vasıflı, özellikle sırta ve kuşak tarzında bele yayılan şiddetli bir ağrıdır. Bulantı kusma ve ateş tabloya eşlik edebilir. Hastaneye müracaatı zorunlu kılan bir tablo gelişir.

Bu konuda deneyimli bir cerrah, klinik tablo ve bazı laboratuvar testleri ile tanıyı rahatlıkla koyar. Özellikle çekilen ilaçlı bilgisayarlı tomografide pankreasın hasarı hakkında fikir edinilebilir.

Mutlaka hastaneye yatış gerekir. Ağızdan gıda alımı kesilerek, serum ve antibiyotik tedavileriyle pankreas bezi dinlendirilir. Kist, apse, nekroz gibi komplikasyonların oluşumunda cerrahi işlem gerekebilir.

Read More

Mide Botoksu Nedir?

Mide botoksu endoskopik olarak midede belirli bölgelere, endoskopik olarak botilinum toksini uygulanması işlemidir. Son zamanlarda yan etkilerinin çok az olması ve hastaların rahat tolere edebilmesi nedeniyle sık tercih edilen bir obezite tedavi alternatifi olarak öne çıkmaktadır. Botoks uygulanması ile mide kaslarının kasılması düzenlenmekte, böylece mide boşalma süresi uzatılmakta ve hastalarda uzamış tokluk hissi sağlanarak kilo verilmesine yardımcı olunabilmektedir.

Kimler İçin Uygundur?

Mide botoksu dünyada ve ülkemizde öncelikle mide balonu gibi hafif-orta derecede (vücut kitle indeksi 27-25 kg/m2) obezitesi olan hastalarda tercih edilmektedir. Yan etkileri çok daha az olduğundan genellikle işlem sonrası ertesi gün hastalar günlük hayatına devam edebilmektedir. İleri derecede obez (vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde) olan hastalarda ise mide botoksu yerine cerrahi tedaviler açısından değerlendirme yapılmalıdır. Ancak cerrahi açısından yüksek riskli hastalarda yine mide botoksu kilo vermeye yardımcı olabilir.

Nasıl Uygulanır?

Mide botoksu endoskopik olarak uygulanan bir tedavi olup işlem süresi yaklaşık 20 dakikadır. İşlem sedoanaljezi altında hastarımız uyutularak yapılmaktadır. Öncelikle hastalar endoskopik olarak değerlendirilmekte, işlemin yapılmasına engel bir durum yoksa değerlendirme sonrası mide içerisinde belirlenen bölümlere 100-400 IU botilinum toksini enjeksiyonu yapılmaktadır. İşlem sonrası hastalar bir süre (yaklaşık 1-2 saat) gözlem altında tutulmakta ve sonrasında taburcu edilmektedir. Çoğu kez hastalar işlem ertesi günü günlük hayatına dönebilmektedir.

Midesinde ülser veya şiddetli gasrit olan hastalarda ise bu hastalıklarına uygun tedaviler yapıldıktan sonra mide botoksu işlemi uygulanabilir.

Yan Etkileri Var Mıdır?

Botilinum toksini yıllardır tüm dünyada estetik amaçlı olarak oldukça yaygın kullanılmasına rağmen bilinen önemli bir yan etkisi görülmemiştir. Bu nedenle uygun dozlarda ve deneyimli hekimlerce uygulandığında nisbeten güvenli bir tedavi olarak kabul edilmektedir. Mide botoksu uygulamalsı da standart bir endoskopik işlem olup literatür incelendiğinde önemli bir yan etkisi olmadığı görülmektedir. Ancak botilinum toksin alerjisi veya bilinen ilerleyici kas hastalığı olanlarda mide botoksu uygun bir tedavi yöntemi olmayacaktır.

Mide botoksu sonrası 5-6 ay içinde ilacın etkilerinin tamamen kabolduğu ve geride bir etki bırakmadığı bilinmektedir. Bu nedenle kalıcı bir sorun oluşturmamaktadır.

Gebe ve Emzirenlerde Uygulanabilir Mi?

Gebelerde bilinen bir yan etkisi gösterilmemiş olmakla birlikte birçok ilaç gibi mide botoksunun da uygulanması önerilmemektedir. Emziren annelerde ise lohusalığın ilk aylarından sonra gereklilik halinde uygulanabilmesine engel durum saptanmamıştır ancak bu konuda literatürde yeterli veri bulunmamaktadır.

Sonrasında Nelere Dikkat Etmeli?

Mide botoksu sonrası çoğu hastada belirgin bir yan etki gözlenmezken bazı hastalarda ilk birkaç gün midede kasılma hissi yaşanabilmektedir. İştah azaltıcı ve tokluk hissi oluşturan etkileri bilinmekle beraber tedavi sonrası yüksek karbonhidrat içeren bir beslenmeye devam etmek hastalarımızın istenen kiloya ulaşmasını zorlaştırabilmektedir. İşlem sonrası sağlanan tokluk hissi ile birlikte uygun bir diyet planlaması önem taşımaktadır.

Balondan Farkı Nedir?

Mide balonu da botoks gibi kilo vermek amacı ile uygulanan bir endoskopik müdahaledir. Ancak mide balonu işlem sonrası zaman zaman bulantı ve kusma gibi şikayetler şiddetli olabilmekte ve balon boyutunda ayarlamalar ve çeşitli ilaçlarla destek tedavileri gerekebilmektedir. Botoks ise tek bir endoskopik işlem ve daha az yan etkilerle iştah azalması sağlayabilir. Ayrıca mide balonu çıkarıldıktan hemen sonra görülen iştah açılması botoks sonrası görülmemektedir. Mide botoksu 6 ay sonunda ikinci bir seansta tekrar uygulanabilmektedir.

 

Read More