Monthly Archives Ocak 2022

Akılcı İlaç Kullanımı

Akılcı İlaç Kullanımı “Kişilerin şikâyetleri, kronik hastalıkları ve bireysel özelliklerine göre uygun olan ilaçları, uygun süre ve dozda, en uygun maliyetle ve kolaylıkla temin edebilmeleridir” Kısaca ilaç kullanırken bilinçli davranmak şeklinde tanımlanabilir.

Akılcı ilaç kullanımında ilaçlar sadece gerektiği kadar miktarda ve sürede kullanılmalıdır. Uygunsuz kullanım bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, hastalıkların tekrarlamasına ya da tedavi sürecinin uzamasına, yan etkilerinin daha fazla olmasına ve tedavi maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. İlaçlar üretim aşamasından hastalarca kullanılana dek her aşamada uygun koşullarda muhafaza edilmelidir. Uygulama şekli, zamanlaması ve eşzamanlı kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimi göz önünde bulundurularak ilaç kulanım planlarına uygun seçilmelidir. İlaçların çoğu güneş ışığını doğrudan almayan, serin ve kuru yerlerde saklanmalıdır ancak bazı ilaçlar için özel saklama koşulları da gerekebilir.

Gastroenterolojide birçok hastalık uzun süreli ve düzenli ilaç kullanımı gerektirebilmektedir. Bu nedenle akılcı ilaç kullanımı yan etkilerden kaçınmak kadar tedavinin etkin ve güvenli olması açısından da önem taşımaktadır.

Mide Koruyucu İlaç Kullanımı

Gastroenterolojide en sık kullanılan ilaçların başında halk arasında ‘’mide koruyucu’’ olarak isimlendirilen proton pompa inhibitörleri gelmektedir. Bu ilaçlar doğru amaçla ve uygun süre kullanıldığında çok etkin ve güvenli ilaçlar olmasına rağmen günümüzde gerekmeyen birçok durumda, düzensiz şekilde kullanıldıklarını görmekteyiz. Özellikle yıllarca bu ilaçları gerekmemesine rağmen kullanan hastalarımız bulunmaktadır. Her ilaç gibi ‘’mide koruyucuların da yan etkileri bulunmakta, çok uzun süre kullanımında midede atrofi, bazı besin ve minerallerin emiliminde eksiklikler gibi sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca tiroit hormonları ve demir gibi bazı ilaç ve besinlerin emilimi için asit ortam gerektiğinden mide koruyucu ilaçlarla birlikte alınmaları etkinliklerini azaltacaktır.

Bağırsak Şikâyetlerinde İlaç Kullanımı

Bağırsak sendromu ve diğer bağırsak şikâyetleri için kullanılan ilaçlar yine sık kullanılan bir ilaç grubu olup bu ilaçlarda ise özellikle ilaçların kullanım zamanı önem taşımaktadır. Bu ilaçların birçoğu aç olarak alındığında daha etkili olmakta, yemek sonrası alındığında ise etkinliği azalmaktadır. Pankreas enzimlerini içeren ilaçların ise özellikle yemekle ve yemek bitiminde alınması gerekmektedir.

Bağırsak hastalıklarında ise ilaçların düzenli kullanılması önem taşımaktadır. En sık gördüğümüz sorun hastaların şikâyetleri azaldığında ilaçları bırakması ve bunun sonucunda hastalığın tekrar aktive olmasıdır. Bu durum hastaneye yatış, ameliyat, kortizon türevi ilaçların daha uzun süre kullanımı gibi sorunların yanında zaman zaman ilk kuşak ilaçlara dirençli hale gelmesine ve yan etkisi daha fazla olan ilaçlara geçilmesi zorunluluğunu doğurmaktadır. Benzer şekilde özellikle kronik karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlar da uzun süre kullanılması gereken ve doktorunuza danışmadan kesilmemesi gereken tedavilerdir.

Antibiyotik İlaç Kullanımı

Gastroenterolojide antibiyotikler de gastroenteritler başta olmak üzere çeşitli hastalıkların tedavilerinde sık kullanılmaktadır. Antibiyotikler uygun süre ve dozda kullanılmalıdır. Gereğinden fazla ya da az doz veya sürede kullanılmaları antibiyotiklere direnç gelişimine ve bazı enfeksiyonların tedavisinde artık etkisiz olmalarına yol açabilmektedir. Ayrıca antibiyotiklerin uygunsuz kullanımına bağlı gastroenterit ya da alerjik reaksiyonlar gibi ciddi sorunlara yol açabilirler.

Bilinçsiz Vitamin İlaç Kullanımı

Gereksiz ve uygunsuz vitamin kullanımı, bilinçsiz gıda takviyesi ve gereksiz bitkisel ürünlerin kullanımı diğer bazı önemli sorunlardır. Örneğin bazı vitaminler vücutta depolanmayacağından fazla alınması idrar ve dışkı ile atılmasına yol açabilir. Bazı vitaminlerde ise vücutta birikerek olası zararlı etkilere zemin hazırlayacaktır. Gıda takviyelerinin bazılar ise yararı kesin kanıtlanmamış ve yan etkileri çok iyi bilinmeyen bileşik ve besinlerden oluşmaktadır. Zaman zaman bazı gıda takviyelerine bağlı ciddi karaciğer hastalıkları ile karşılaşabilmekteyiz.

Read More

Düzenli Uyku

Sen de gündelik hayatın yoğunluğu içinde, işlerini yetiştirmek telaşıyla uykuya zaman ayıramıyor musun? Stresli olduğun için gözüne bir türlü uyku girmiyor mu? O zaman hadi birlikte uykunu düzene sokmayı deneyelim.

Günümüzün en büyük sorunlarından biri uyku düzensizliğidir. Yaşadığımız hayatın stresli oluşu, yoğun olmamız gibi etkenler uykumuzun düzenini etkiler. Uyku düzenimiz bozulduğunda da gün içinde verimsizleşiriz ve enerjimiz düşer. Bu yüzden düzenli uyku uyumamız sağlığımız açısından çok önemlidir. Çünkü düzenli uyuduğunda vücudun yenilenmiş olduğunu hisseder. Peki, düzenli uykunun sana sağladığı diğer faydalar neler?

Düzenli uyku uyursan; merkezi sinir sistemin yenilenir, sindirim sistemin düzenlenir, vücudunun yağ tutması engellenir, yorgunluk ve stres gibi sorunlarla savaşmak zorunda kalmazsın, kemik ve kasların güçlenir, beynin dinlendiği için konsantrasyon ve odaklanma becerilerin artar, dolaşım sistemin desteklenir, cildin yenilenir ve canlanır. Ayrıca bağışıklık sistemin güçlenir ve vücudundaki toksinler temizlenir. Yani vücudun kendini toparlar ve seni yeni bir güne seni hazırlar.

Eğer düzenli uyku uyumazsan tamir edilemeyen vücut sistemlerin verimsiz çalışacak ve dolayısıyla gün içinde bitkin, yorgun, stresli ve mutsuz hissedeceksin. Bu durum da çevren tarafından yanlış anlaşılmana sebep olabilir o nedenle uykunu düzene sokman ve daha sağlıklı bir hayata adım atman gerekiyor.

Kendinize Bir Uyku Düzeni Kurmak İçin Yapmanız Gerekenler

  • Yatağa uyumak için girdiğinde yanına telefon, leptop gibi elektronik cihazlarını alma. Çünkü buralardan gelen bildirimler, baktığın, seyrettiğin herhangi bir şey uykunu kaçırır ve daha geç uyumana neden olur.
  • Gece saat kaçta yatarsan yat sabah belirli bir saatte kalkmaya dikkat etmen gerekiyor. Çünkü sabah belirli bir saatte uyanman biyolojik saatini ayarlaman için sana yardımcı olur. Sabah uyanma saatin düzene girdikten sonra yavaş yavaş gece yatma saatinin de düzene girdiğini göreceksin.
  • Her gün yatış saatini bir önceki günün 15-20 dakika öncesine almaya çalış. Bunu başarabildiğinde yavaş yavaş daha erken yatağa gittiğini fark edeceksin.
  • Kendini uyumaya hazırlayacak bir aktivite bul. Sakin bir müzik dinlemek, sıcak bir duş almak gibi, kitap okumak gibi… Yapacağın bu aktiviteler seni rahatlatarak uykunu getirecektir.
  • Seni ve bedenini rahat hissettirecek kişiye özel yatak edinebilirsin ve böylece uyumak senin için zor bir iş olmaktan çıkmaya başlar.
  • Kendi yatağında uyumaya gayret et. Aksi takdirde yerini yadırgar, rahatsız olur ve kolay uykuya geçemezsin.
  • Yatmadan önce çok aç ya da çok tok olmamaya özen göster. Çünkü yattığında açlık ve ya tokluk seni rahatsız ederek uyumanı engelleyebilir.
  • Gün içinde şekerleme yapmamaya dikkat et. Çünkü gün içinde uyumak gece uyku düzenini bozabilir.
  • Yatmadan önce kafein içeren içeceklerden uzak dur.
Read More

Spina Bifida (Açık Omurga)

Anne karnındayken oluşmaya başlayan omurga başlangıçta açıktır ve zamanla her iki yandan kapanmaya başlar ve doğumda kapalıdır. Spina bifida denilen açık omurilik hastalığında bu kapanma meydana gelmez.
Açık omurga hastalığının şiddeti değişkendir. Spina bifida okülta denilen tipinde çoğunlukla herhangi bir bulgu olmazken bazı bebekler sıklıkla bel bölgelerinde olan içi boş (meningosel) yada sinirlerle dolu (meningomyelosel) bir kese ile doğarlar. Bazen okült tipinde belde kızarıklık, kıllanma artışı görülebilir. Meningoselde genellikle kalıcı hasar olmazken meningomyeloselde ciddi sakatlıklar söz konusu olabilir.
Folik asidin nöral tüp defekti riskini %70-80 oranında azalttığı bilinmektedir. Bu nedenle folik asit kullanımı gebe kalmadan 1 ay önce başlanmalı ve gebeliğin 3. ayının sonuna kadar devam etmelidir.
Doğum sonrası kese en kısa sürede ameliyat edilerek alınmalı ve ortopedik anomali ile nörolojik bulgusu olan bebeklere hem ortopedik hem nörolojik rehabilitasyon yapılmalıdır. Ayrıca bu bebekler hidrosefali (beyinde sıvı toplanması) ve omurga eğrilikleri açısından da takip edilmelidirler.

Ayrık Omurilik Malformasyonları

Ayrık omurilik malformasyonları omuriliğin vertikal olarak ikiye ayrılmış olarak gelişmesidir. Ayak ve omurga deformiteleri ile sırtta orta hatta ortaya çıkan cilt lezyonları hastalık açısından uyarıcı belirtilerdir. İki tipi mevcut olup Tip I de ortada kemik septum (ayıraç) bulunmakta ve omurilik yarıları keskin bir şekilde iki ayrı dura mater (sinir) kılıfı içerisinde yer almaktadırlar. Tip II de ise her iki omurilik yarısı aynı dura mater içerisindedir ancak fibröz (bağ dokusundan) bir septumla ayrılmıştır. Erken çocukluk ya da ergenlik döneminde boy uzaması ile birlikte ortaya çıkacak olan gergin omurilik sendromu açısından her iki tipinde de cerrahi tedavi gereklidir. Tedavi edilmeyen durumlarda ortaya çıkacak olan sakatlıklar kalıcı olabilir.

Omurga Eğrilikleri

Omurların oluşumu sırasında meydana gelen eğriliklerin  birçoğu anormal oluşmuş omurların asimetrik büyüme dengesi oluşturması nedeniyledir.
Omurlardaki anormal oluşumlar üç sınıfa ayrılır :
Tip I : Oluşum kusuru: Omur oluşumunda eksiklik sonucu görülen hemivertebralar (yarım omur) veya tam oluşmamış omurlar
Tip II : Ayrışma kusuru: Önce blok halinde oluşan ve daha sonra ayrılarak birbirinden bağımsız hale gelen omurların bölünmede başarısızlık sonucu tek veya iki taraftan bağlı kalması ile oluşan blok vertebralar ve barlar (anormal olarak birbirine bağlanmış omurlar).
Tip III: Oluşum ve ayrışma tipi kusurların birlikte görüldüğü durumlar.
Bu anormal omurgalar doğumda var olmasına rağmen başlangıçta eğrilik olmayabilir.
Eğrilik büyüme ile oluşur. Eğrilik derecesi oluşum kusurunun asimetrik büyüme potansiyeline bağlıdır.
Hemivertebralar omurganın bir tarafının diğerine göre daha fazla büyümesine sebep olur.
Ayrışma, bölünme kusuru içeren birbirine bağlanmış omurlar ise bağlı tarafın büyümesine engel olarak karşı tarafın büyümesi sonucu omurganın eğrilmesine sebep olurlar.

Gergin Omurilik Sendromu

Gergin omurilik sendromu omuriliğin anormal bir nedenden dolayı gerilmesi olup, 1000 doğumda 0.05-0.25 görülme sıklığı olmasından dolayı nadir bir durumdur.
Anne karnında meydana gelen kalın filum, ayrık omurilik, meningomyelosel, lipomeningomyelosel gibi anomaliler omuriliğin yapışmasına ve gerilmesine neden olabilirler.
Normal gebelik haftasında doğan bebeklerde omurilik L2–L3 düzeyinde sonlanır. Doğum sonrası üçüncü ayında ise hemen hemen erişkinde olduğu gibi L1–2 aralığı düzeyindedir.
Gergin omurilik omuriliğin L1-2 düzeyinin altında olması durumudur . Ancak omurilik normal sonlanma yerinde sonlansa bile gergin omurilik sendromu görülebilir.
Çocuklarda en sık görülen bulgular kıllanma artışı, cilt altı lipom (şişlik), derma sinüs (ciltte delik), kızarıklık gibi cilt bulguları ; ayakta durmakta güçlük, sık düşmeler, kas atrofisi, duyu bozuklukları gibi nörolojik bulgular ; idrar veya dışkılama bozuklukları, bel-bacak ağrıları, omurga eğrilikleri, ayak ve bacak şekil bozukluğu gibi ortopedik anormalliklerdir.
Tanıda USG, Röntgen, BT, MR gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır. Tedavide gergin omuriliğe yol açan sebebin ortadan kaldırılarak omuriliğin serbestleştirilmesi gerekir.

 

Read More

By-Pass

Kalbin kendisini besleyen damarlardaki (koroner arterler), daralıkların daha ilerisine vücudun başka yerlerinden alınan damarlar ile damar köprüleri oluşturma işlemine “koroner By-Pass ameliyatı” adı verilir.

Koroner arter By-Pass ameliyatında sık kullanılan damarlar; göğüs ön duvarını besleyen meme atardamarı, bacak toplardamarı ve kol atardamarlarıdır.

Günümüzün modern ameliyat tekniği ve teknolojisi sayesinde hastalar, açık kalp ameliyatından çok kısa bir süre sonra (yaklaşık 5 gün) hastaneden taburcu olabilirler. Ev içi aktiviteleri ve masa başı iş aktivitelerini rahatlıkla yapabilirler ve normal yaşamlarına dönebilirler.

Koroner bypass cerrahisinin uzun dönem sonuçları da başarılıdır. Hastaların büyük bir çoğunluğu; ağrı ve nefes darlığı şikâyetlerinin tamamen geçtiği, gerek iş yaşamlarında gerekse özel yaşamlarında performanslarının arttığını ifade etmektedir.

Yeni damarların ömrünü uzatmak amacıyla sigara, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, stresli yaşam ve kontrolsüz şeker hastalığı gibi risk faktörlerinin ortadan kaldırılması, uygun diyet ve ilaç tedavisinin önemi büyüktür. Bu önlemler, ameliyatın uzun dönem sonuçlarını iyileştirir ve başarısını artırır.

Read More

Anjiyo Nedir?

Anjiyo ya da anjiyografi damarların boyalı bir sıvı ile görüntülenmesi olarak tanımlanabilir. Kalbi besleyen (koroner) damarların görüntülenmesi ise toplumda bilinen klasik Anjiyo tarifidir. Ani koroner damar tıkanıklarında yani ani kalp krizlerinde hayat kurtaran, kalp damar hastalıklarının teşhisinde gerekli bilgiyi bize veren ve lüzum halinde müdahale (balon-stent) olanağı sağlayan bir metottur. Genellikle el bileği veya kasık bölgesi işlem giriş bölgesi olarak seçilir. Konusunda uzman hekim ve ekip tarafından gerçekleştirildiğinde komplikasyon riski oldukça azalır. Ayrıca anjiyografi işlemi sırasında kalbi besleyen damarlara ek olarak kolları, bacakları, böbrekleri, boynu ve beyni besleyen damarlara da müdahaleler acil ve elektif şartlarda yapılabilmektedir.

Read More

Kendinize ‘’Hedef Çizelgesi ‘’ Oluşturun!

Hem beslenmenizi hem de ramazan sonrası hayatınızı düzenlemek için; Günlük su tüketimi, öğün sayısı, bitki çayı tüketimi, fiziksel aktivite vb. hedeflerinizi belirleyin. Elinize bir kağıt alıp hedeflerinizi not edin. Hedeflerinizi günlük ya da haftalık olarak yaptıkça üzerine tik atın. Yaz aylarında motivasyonunuzu arttıracaktır.

Günde En Az 2 Litre Su İçin!

Ramazan ayı boyunca su ve sıvı tüketimin azalmasından dolayı vücutta oluşabilen sıvı kaybının yerine konması ve susuzluk sonucu oluşan ödemlerin vücuttan atılması için günde en az 2-2,5 litre su içilmeli ve su gün içerisine bölünmeli.

Böylece vücudunuzda yeterli hidrasyon sağlanacak ve metabolizmanızın hızlanmasına yardımcı olacaktır.

Siyah Çay Yerine Bitki Çaylarına Yer Verin!

Sürekli siyah çay tüketmek yerine beyaz çay, yeşil çay, Rooibos, kuşburnu, ıhlamur, melissa, papatya gibi bitki çaylarını gün içerisinde mutlaka tüketmeye özen gösterin. Kronik rahatsızlığınız varsa hangi çayı tüketebileceğinizi mutlaka doktorunuza danışın.

Fiziksel Aktivitenizi Arttırın!

Ramazan ayı boyunca enerji harcamamak için azaltılan fiziksel aktivitenin bu dönemin sonlanmasıyla birlikte arttırılması oldukça önemlidir.

Dünya Sağlık Örgütü haftalık 150 dakika egzersiz önermektedir. Fakat metabolizmanızda stres durumunun oluşmaması için bu egzersizlere hafif tempo ile başlamalısınız. Bayram süresince hafif tempolu youtube’dan evde egzersiz programları ile başlayabilirsiniz. Yavaş yavaş egzersizdeki tempoyu arttırarak fazla kilolardan kurtulmanıza yardımcı olabilirsiniz!

Yediklerinizi Çok Çiğneyin!

Besinleri iyi çiğneyerek küçük lokmalar halinde getirmeliyiz. Bu sayede yediklerimiz daha kolay sindirilecek ve kullanılacaktır. Ayrıca sindirim şikayetleri yaşamayacak, şişkinliğin ve hazımsızlığın önüne geçmiş olacaksınız

Porsiyonlarınızı Belirleyin!

En sağlıklı olanı bu dönemde de az ve sık beslenmeye devam etmek ve besin çeşitliliği yanında porsiyon kontrolüne dikkat etmektir.

Ara öğünlerde badem, ceviz, fındık gibi kuru yemişler ve taze meyveler tüketerek ana öğünlerde daha fazla besin alımının önüne geçebilirsiniz.

Isınan Hava İle Sıvı Alımınızı Arttırın!

Hava sıcaklığının artması sebebiyle sıvı tüketiminizi artırmak isterseniz, çorba, ayran, cacık, taze sıkılmış meyve suları ve içerisine sadece limon ve nane yaprakları ekleyeceğiniz aromalı suları ziyarete gelen misafirlerinize de ikram ederek su içmeyi keyifli hale getirebilirsiniz.

Birkaç Ayda Alınan Kiloları 3 Günde Vermeye Çalışmayın!

Karantina süresi ve ramazan gibi uzun dönemde alınan bu kiloları, 3-5 gün içinde tek besin içeren sağlıksız diyetlerle vermeye yönelmektedir. Metabolizmanın eski hızına ulaşması için dengeli beslenmek ve spor yapmak şarttır. Ancak 3 ana öğüne ek en az 2 ara öğünden oluşan bir beslenme programı ve her gün 45 dakikalık-1 saatlik egzersizler ile metabolizma eski hızınıza ulaştırılabilir.

Bayram Sonrasında Beslenme Düzeni Önerileri

  • Bayram sonrası kiloları verirken sabırlı olun, bayramın hemen ardından yediklerinize dikkat edin ve “bu kiloları artık vermem çok zor” gibi moralinizi bozan düşüncelerden uzak durun.
  • Güne hafif, yeterli ve dengeli bir kahvaltı ile başlayın. Sucuk, salam, sosis, pastırma gibi işlenmiş gıdalar ya da börek, poğaça gibi hamur işi yerine yumurta, peynir, süt, yoğurt gibi proteinden zengin kahvaltılıkları bol yeşillik ile tüketin.
  • Günlük sebze ve meyve tüketiminizi arttırarak tatlı eğiliminizi azaltabilirsiniz.
  • Her ana öğünde salata ya da zeytinyağlı sebze yemekleri tüketmeye çalışın ve ara öğünde de meyve tüketin.
  • Rafine beyaz unlu ürünler yerine Tam tahıllı ürünleri tercih edin.
  • Zinde kalmak ve kas sisteminizi desteklemek için ara öğünlerinize süt, yoğurt, ayran, kefir vb. besinleri ekleyin.
  • Günlük 1-2 fincan bitki çayı tüketin.
  • Yemeklerinizi hazırlarken; fırınlama, buğulama, haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemlerini kullanın. Kızartmaları ve yağlı yemekleri tercih etmeyin.
  • Aşırı miktarda yemekten kaçının ve az az sık sık beslenip dengeyi sağlayın.
  • Günlük en az 2 ana ve 2 ara öğün yapın.
  • Sıvı tüketimi her zaman önemli fakat özellikle tüketimin azaldığı ramazan ayından sonra daha da önem verilmelidir. Günlük 2- 2,5 litre su içmeye özen gösterin.
  • Günlük fiziksel aktivite her zaman hayatınızda olsun ve özellikle ramazan sonrası metabolizmanızı hızlandırmak için mutlaka egzersiz / spor yapın.
Read More

Kurbanda Beslenme- Et Tüketimi-Saklama 

Öncelikle kurbanı keser kesmez pişirmemelisiniz. Çünkü eti kestiğiniz anda ölüm sertliği oluşur. Bu şekilde pişirilen etler daha sert olur ve sindirimi zorlaşır.  24 saat buzdolabında bekletip ardından eti pişirmeniz, bu sertliğin kaybolmasını sağlayacaktır.

Yemek sonrası çay keyfinin lezzeti bir başka olsada bu da demir emilimini azaltır. O yüzden lütfen yemeğinizin ardından yarım saatin geçmesini bekleyin ve çayınızın açık ve limonlu olmasına özen gösterin.

Ayrıca et ile birlikte salata tüketmeniz de etin sindirimini kolaylaştıracaktır. Akşam yemeğinizde ise sindirim sisteminizi zorlamayacak olan sebze, çorba gibi seçenekleri tercih edebilirsiniz. Eğer akşam saatinde et tüketecekseniz de dinlenmiş eti tercih etmeli, yemeğinizin üzerinden birkaç saat geçmesini beklemeli ve 1 şişe doğal maden suyu tüketip yatmalısınız.

  • Eti pişirirken çeşitli baharatlarla, sebzelerle, yağ ve tuz ilave etmeden kendi yağında pişirin.
  • Hayvanların sırt kısmındaki etlerin yağ ve kas daha az olduğu için, daha lezzetlidir. Izgara ve soteye daha uygundur.  Ön ve arka bacakları gibi daha kaslı bölgelerinden ise kıyma olabilir. Çünkü hayvanın hareket eden kısımları daha kaslı olduğundan et daha serttir ve daha lezzetli bir tüketim için kıymalık et yapılması daha doğrudur.
  • Eti ızgara olarak yemek isterseniz de ateşten 15-20 cm, yani ortalama bir karış uzaklıktaki bir mesafede olmalı ve hafif meyilli bir ızgara kullanılarak damlayan yağların yanan dumanından et korunmalıdır.
    Tüm bu pişirme yöntemleri dışında et tüketimini sınırlı miktarda tutun ve her öğünde et tüketmek yerine sadece bir öğünde et tüketin.
  • Sabah kahvaltısında et yemeyin. Güne başlayan bedenin ihtiyacı sindirim kolay ve tok tutan besinlerden yanadır. Bu nedenle et yerine kahvaltılık ürünleri tercih edin.
    Et tüketiminin en uygun saatleri öğle yemeğidir. Çünkü dinlenmiş etin sindirimi 4 saat sürerken, yeni kesilen etin 6-8 hatta 10 saat bile sürebilir. Ve gün bitiminde bedeninizde eti sindirmeyi ancak bitirmiş olur.
  • Saklama sürecinde de sana büyük sağlık görevleri düşüyor! Et protein yapısı nedeniyle sıcaklığa oldukça duyarlıdır. Buzdolabında maksimum 2-3 gün, -2°C’de buzlukta 1 hafta, -32°C’de derin dondurucuda yaklaşık 2-3 ay muhafaza edilebilirsin daha uzun süre değil UNUTMA!
  • Doymuş yağ tüketiminde dikkatli olun. Et tüketimi bu günlerde biraz daha artacağı için, etin yağının azalmış olmasına dikkat edin. İç yağ tüketimini azaltın, yumurta yemeye bu günlerde ara verin ve süt, yoğurt, peynir gibi besinleri yağsız tercih edin.
  • Sakatatların doymuş yağ ve kolesterol açısından zengin olduğu hepimiz tarafından bilinen bir gerçek. Ancak buna rağmen hala sakatatlardan vazgeçemiyorsanız bu bayram sınırlandırmanın vakti. Sakatatların pişirildikten sonra tabakta bıraktıkları yağ kalıntısı, sizin damarlarınızda da aynı şekilde kalıyor ve damarlarını tıkıyor. Kendinize değer verin ve bu bayram sakatatları bırakın!
  • Mönü planlaması yaparken et tüketmediğiniz diğer öğünde mümkünse sindiriminizi rahatlatan besinlere yer verin. Sebze yemeği, kuru baklagil bu anlamda doğru bir tercih olur.
  • Her öğünde salata olsun. Salatanız yağsız, sirkeli, limonlu ve bol yeşillikli olursa etteki demirin vücut tarafından daha verimli kullanılmasını da sağlar.
  • Et ile birlikte bulgur pilavı, tam tahıllı ekmek gibi posadan zengin besinlerle birlikte tüketirseniz sindirim açısından daha rahat edersiniz.
  • Ara öğünlerde de her gün 2 adet orta boy meyve tüketin. C vitamini içeriği yüksek meyveler, demirin vücutta yararlılığını arttırır.
  • Yemeklerin ardından sindirimi kolaylaştıran yeşil çay, karışık bitki çayları gibi çaylar için.
  • Her yemeğin öncesinde ve öğün aralarında oda sıcaklığında su içmenizde sindiriminizi kolaylaştıran diğer bir etmendir. Lütfen su içmeyi unutmayın.
Read More

Kış Aylarında Metabolizmayı Hızlandırmak İçin 8 Vazgeçilmez Öneri

Havaların soğumasıyla birlikte azalan günlük hareketlerimiz metabolizmamızı yavaşlatan en büyük etkendir. Yeterli ve dengeli beslenmenin yanında farklı beslenme şekilleriyle de metabolizmanızı şaşırtıp hızlandırmak mümkün.

Kış aylarında bağışıklığımızın güçlü olması ve metabolizmamızın hızlanması için;

  • Uyku düzeninize dikkat edin. Gününüzü kaliteli geçirmek ve ideal kilonuzu korumak için fiziksel aktivite ve diyete uyumun yanı sıra mutlaka uykunuzun süresini de düzenleyin.
  • Fiziksel Aktivitenizi arttırın. Vücudunuzun zinde kalması için günlük fiziksel aktivitenize mutlaka önem gösterin. Düzenli egzersiz yaparak kışın metabolizmanızı hızlandırabilir aynı zamanda da Obezite, kanser, diyabet ve kalp damar hastalıkları gibi birçok rahatsızlıktan korunabilirsiniz.
  • Dünya sağlık örgütü haftada en az 150 dakika egzersiz yapılmasını öneriyor!
  • Glisemik indeksi yüksek besinlerden uzak durun. Karbonhidrattan zengin beslenme biçimine sahip bireylerin metabolizması zamanla yavaşlar ve kan şekeri dengesi bozulur. Düşük glisemik indeksli besinler sayesinde kan şekerinizi yavaş yükseltip yavaşça düşürebilir ve dengede tutabilirsiniz.

Bunun için;

  • Meyve suyu yerine meyvenin kendisini tüketin.
  • Patates, bezelye, havuç gibi nişasta içeriği yüksek olan besinleri sıcak tüketmemeye özen gösterin.
  • Öğünlerinizde mutlaka salata tüketin.
  • Besinleri yavaş ve iyice çiğnedikten sonra tüketin.
  • Öğünlerinizin karbonhidrat, protein ve yağ açısından dengeli olmasını sağlayın.
  • Pirinç yerine bulgur tercih edin.
  • Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ürünlerini tüketin.
  1. Günlük su tüketiminizi arttırın. Havaların soğumasıyla su tüketiminizi azalttığınızda metabolizmamız yavaşlar. Vücudumuzun yaklaşık %60-70’i sudan oluştuğu için Metabolik reaksiyonlarda su hayati önem taşır. Çay – kahve – bitki çayı suyun yerini tutmaz ve aksine vücuttan suyun atılımına sebep olur. Kışın su tüketiminizi aksatmayın!
  2. Haftada 2 gün balık yiyerek hem metabolizmanızı hızlandırın hem de bağışıklığınızı güçlü tutun. Balık tüketirken pişirme yöntemlerine dikkat edin. Fırında, ızgarada ya da buğulama olarak tercih edebilirsiniz. Yanında çok renkli bir salata ile tercih edebilirsiniz.
  3. Porsiyonlarına dikkat ederek günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Kırmızı-mor (domates, kapya biber, nar, çilek,  hududu, böğürtlen, mor lahana, yaban mersini) sarı – turuncu (portakal, mandalina, limon, ananas) , yeşil (ıspanak, brokoli, maydanoz, dereotu, roka, marul, yeşil biber, taze nane) ve beyaz (soğan, sarımsak, karnabahar) besinleri mutlaka tüketin. Antioksidanlar sayesinde bağışıklığı korurken metabolizmanızı hızlandırın.
  4. Az miktarda sık sık beslenin ve öğün atlamayın. Beslenmenizin düzensiz olması ve aç kalmak metabolizmanızı yavaşlatır. Öğünlerdeki besin çeşidi ve miktarlarını dengede tutarak kilo kontrolüne yardımcı olabilir ve metabolizmanızın yavaşlamasına engel olabilirsiniz.
  5. Bitki çaylarının tüketimini arttırın. Eğer herhangi bir sağlık sorununuz yok ise günlük 2-3 fincan bitki çayı mutlaka tüketin. Bu çaylar arasında yeşil çay – beyaz çay mutlaka olsun.

Mêtabolizma Hızlandırıcı Yağ Yakıcı Tarif

  • 1 fincan Yeşil Çay (önceden demlenmiş, soğutulmuş)
  • 2 yemek kaşığı Nar
  • Yarım Greyfurt
  • 4 yaprak Ispanak
  • 1 çay kaşığı toz Zencefil

Yapılışı: Yeşil çayı demleyip soğutun. İçerisine diğer bütün malzemeyi koyun ve blendırdan geçirin. Taze olarak tüketin.

 

Read More

Yaşam Şekli ve Beslenme Alışkanlıkları Kanser Riskini Azaltabilir

Farklı nedenlerle ortaya çıkan ve vücudun her organında görülebilen kanser, ölümle sonuçlanan en riskli hastalıklardan biri olarak gündemde yer almaya devam ediyor.

Kanser Nedir, Kanser Riski Nasıl Azaltılır?

Kanser doğuştan gelen genetik faktörler ve çevresel risk faktörlerinin etkisi ile değişime uğramış hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalıp büyümesi sonucu oluşan hastalıklar grubudur. Normal hücreler belli bir kontrol altında, ihtiyaca göre çoğalırlar ve ömrünü tamamlayan hücreler kontrollü şekilde ölür. Hücrelerin büyümesi, çoğalması ve ölmesi tüm hücrelerin çekirdeğinde bulunan DNA tarafından kontrol edilir. Kanser, DNA’da oluşan ve düzeltilemeyen hasarlanma sonucu başlar.

Erkeklerde Akciğer ve Prostat Kanseri, Kadınlarda ise Meme ve Tiroid Kanseri Sık Görülür

Kanser hem dünyada hem de ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kalp-damar hastalıklardan sonra ikinci ölüm sebebidir. Kanser istatistiklerine bakıldığında, dünyada bir yılda 18 milyon kişiye kanser tanısı konduğu ve 9.5 milyon kişinin kanser nedeniyle öldüğü görülmektedir.  Maalesef hem dünyada hem de ülkemizde kanser sıklığı giderek artmaktadır.  Türkiye’de en sık görülen kanser türleri erkeklerde akciğer ve prostat kanseri iken kadınlarda meme ve tiroid kanseridir.

Kanserden Korunmak İçin Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Kanserden korunmak için yapılabilecek bazı şeyler vardır. Genetik yapımızı değiştirmeyeceğimiz için çevresel risk faktörlerini azaltmaya çalışmalıyız. Kanser riskini azaltmak için yapılacaklar temel olarak 3 ana başlıkta toplanabilir. Bunlar;

  • Kanserojen maddelerden (sigara, alkol, asbest gibi) uzak durmak
  • Kilo kontrolü sağlamak ve beslenme alışkanlıklarını düzenlemek
  • Hareketli yaşamı benimsemek ve düzenli egzersiz yapmak

Kanserojen Maddeler DNA Hasarına Neden Oluyor

Kanserojen maddeler doğrudan DNA hasarı yaparak kanser oluşumunu başlatabilmektedir. Her geçen gün maruz kaldığımız kanserojen miktarı artmaktadır. Örneğin; motorlu taşıtların egzoz gazları ve fabrikalardan salının zehirli gazlar nedeniyle soluduğumuz havadaki kanserojen miktarı artmaktadır. Ancak kanserojen maddeler içerisinde en tehlikeli ve yaygın olanı sigaradır. Hem dünyada hem de Türkiye’de en çok ölüme sebep olan kanser, akciğer kanseridir ve akciğer kanserinin % 85’i sigaraya bağlıdır. Sadece sigara kullanımının azaltılması ile her yıl binlerce insanın ölümü engellenebilir.

Beslenme Alışkanlıklarının Kötü Olması Kansere Zemin Hazırlıyor

Obezite ve beslenme alışkanlıkları ile kanser ilişkisi birçok çalışmada gösterilmiştir. Özellikle mide ve kolon kanseri beslenme şekli ile, meme kanseri ise obezite ile ilişkili bulunmuştur. Akdeniz tipi beslenme olarak bilinen hayvansal yağlardan fakir ve sebze ağırlıklı beslenme kanser riskini azaltırken, batı tipi beslenme olarak bilinen yüksek kalorili, işlenmiş hayvansal ürün içeren hazır gıdalar kanser riskini artırmaktadır.

Düzenli Egzersizle Meme Kanseri Riski % 18 Azalabilir

Günümüz modern toplumunda kanser, kalp- damar hastalıkları ve diyabet gibi hastalıkların hızla artmasındaki önemli faktörlerden biri de hareketsiz yaşam şeklidir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanların günlük aktivitesi son derece kısıtlanmış durumdadır. Hareketli yaşam ve düzenli egzersiz kanser riskini azaltmaktadır. Yapılan bir araştırmada düzenli egzersiz yapan kadınlarda yapmayanlara göre meme kanseri riskinin % 18 azaldığı gösterilmiştir. En kolay ve sürdürülebilir egzersiz şekli yürüyüş yapmaktır. Haftanın ardışık olmayan 3 gününde ortalama 45 dakika orta tempolu yürüyüş önerilen en kolay egzersiz şeklidir.

Kanser Tedavisinde En Etkili Faktör Erken Teşhis

Kanserden korunmak için yapmamız gerekenleri yaptığımız halde değiştiremeyeceğimiz risk faktörleri nedeni ile kanser oluşma riski sıfır olmayacaktır.  Kanserin tedavisinde en etkili faktör erken teşhistir.  Ne kadar erken teşhis edilir ise tedavi o kadar kolay ve tedavi başarısı yüksek olur. Bu nedenle özellikle kadınlar için önerilen ve Sağlık Bakanlığınca takip edilen meme kanseri ve serviks kanseri için taramalar, erkekler için kolon kanseri taraması erken teşhiste önemlidir. Birinci derece yakınlarında kanser tanısı olan bireylerin tarama programı için doktora danışmaları erken tanı için önerilir.

Erken Tanıda Uzmanların En Büyük Yardımcısı Teknoloji

Teknolojik gelişmelerin tıp alanında kullanımı ile birlikte kanserin tanısında ve tedavisinde çok ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. Görüntüleme cihazları ile henüz çok küçük lezyonlar tespit edilebilmekte ve biyopsi alınarak tanı konulabilmektedir. Endoskopi ve kolonoskopi uygulamaları ile mide ve kalın bağırsaktaki polipler henüz kanserleşmeden çıkarılabilmektedir.

Yeni Tedavi Yöntemleri İle Kaliteli ve Sağlıklı Bir Yaşama Kavuşmak Mümkün

İlerlemiş kanser tanısı olan hastalarda uygulanan kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi tedavileri ile hastalığı kontrol etme şansı giderek artmaktadır. Her geçen gün yeni tedavi seçenekleri ortaya çıkmakta ve bu tedaviler ile hastaların hem yaşam kalitesi artmakta hem de yaşam süresi uzamaktadır. Özellikle akıllı ilaç olarak da adlandırılan hedefe yönelik ilaçlar ile normal kemoterapi tedavilerine kıyasla çok daha az yan etki ile daha başarılı sonuçlar alınabilmektedir.

Kanser tanısı almış bir hastalığın hem cerrahi tedavisi hem de kemoterapi tedavisi uzmanlık gerektiren bir alandır. Bu hastaların tedavi ve takibinin mutlaka Onkoloji hekimi bulanan bir hastanede yapılması önemlidir.

Read More

Sağlıklı Kalp ve Damar Sistemine Sahip Olmanın Çözüm Noktaları

Sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam hepimizin yegâne beklentisidir. Sağlıklı bir kalp-damar sistemine sahip olmak ise bunun ön koşuludur.

Tansiyonunuzu Kontrol Altında Tutunuz!

Hipertansiyon, kalp-damar hastalıklarına birkaç mekanizma üzerinden etkili olmaktadır. Damar iç yüzeyi bozukluğu, hipertansiyonun erken evrelerinden itibaren ortaya çıkmaktadır. Hipertansiyon ayrıca damar iç yüzeyindeki genişlemeyi azaltmakta, hücrelerde yağ birikimini kolaylaştırmakta, kandaki akışkanlığı bozmakta, kireçlenmeyi artırmakta, istenmeyen hücre ve pıhtı birikimini kolaylaştırmaktadır. Yapılan çalışmalara göre; tedaviyle normale döndürülen tansiyon hastalarında inme riski %38, kalp krizi ise %16 oranında azalmaktadır.

Risk Grubunda Yer Alıyorsanız Bu Değerlere Dikkat!

Hipertansiyon sorununuz varsa, orta yaşlı veya diyabetik iseniz hedef kan basıncınızın 130/85 mmHg’nin altında, ileri yaşta iseniz 140/90 mmHg altında olmasına dikkat edin.

Beslenmenize Özen Gösteriniz!

Yapılan araştırmalara göre, doymuş yağdan fakir; lif, antioksidan, doymamış yağ ve balıktan zengin bir diyet, kalp damar hastalıkları üzerine olumlu etki yapmaktadır. Omega3 yağ asitleri içeren besinler de kanda pıhtı oluşumunu azaltıp damar genişletici etki göstermektedir. Ayrıca balık tüketimi ile kalp damar hastalıkları sonucu gelişen ölüm oranında ters orantı olduğu araştırmalarla ortaya konmuştur.

  • Taze sebze, meyve, balık ve lifli gıdalardan zengin beslenmeye özen gösterin.
  • Doymuş yağ oranını yüksek gıdaları azaltın. (kırmızı et, tereyağı, margarin vb. )
  • Kırmızı eti haftada 1-2 kez olmak üzere küçük porsiyonlarda ( 100’er gram) tüketin.
  • Tatlı tüketmek istediğinizde ağır yağlı, şerbetli ve hamurlu tatlılar yerine sütlü olanları tercih edin. Trigliserid değeriniz yüksekse alkolü bırakın, değilse kısıtlayın.
  • Günlük tuz alımını 5 gram ile sınırlandırın.

Bu Besinlerden Kaçınınız!

  • Yağda kızartılmış ve kavurulmuş gıdalar
  • Sakatatlar (karaciğer, beyin, böbrek, işkembe, dil vb.)
  • Kabuklu deniz canlıları (karides, midye, kalamar vb.)
  • İçeriği bilinmeyen hazır gıdalar, rafine şeker içeren gıdalar
  • Tam yağlı etler, pastırma, sucuk, salam, sosis, tavuk ve hindi derisi
  • Yağlı gıdalar (kaymak, krema, mayonez, çikolata ve yağlı soslar)
  • Alkollü içkiler, hazır meyve suları, meşrubatlar, enerji içecekleri
  • Tereyağı, kuyruk yağı, içyağı, margarin yağı, hazır soslar(ketçap, mayonez vb.)
  • Çorba ve yemeklerinizde lezzet verici olarak kullandığınız et suyu veya tavuk suyu

Sigarayı Bırakınız!

Sigara ile kalp-damar hastalıkları arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Sigara damar iç yüzeyinde kolesterol ve yağ kireç birikimini kolaylaştırmaktadır. Bunların yanı sıra iyi huylu kolesterolü (HDL) azaltarak, kötü huylu kolesterolün (LDL) damar duvarındaki zararlı etkisini kolaylaştırmaktadır. Kalp krizi geçiren kişilerin sigara içmeye devam etmeleri halinde tekrar kriz geçirme riski belirgin oranda artmaktadır.

Sigara Dumanına Maruz Kalmaktan Kaçının

Pasif olarak sigara dumanına maruz kalmak da riski artırmaktadır. Öyle ki pasif içici her 10 sigaradan 4’ünü içmiş sayılmalıdır.

Haftada En Az İki Gün Spor Yapınız

Günümüzde teknolojinin sunduğu otomobil, yürüyen merdiven ve asansör gibi imkanlar nedeniyle gün geçtikçe daha az hareket etmeye başladık. Oysa fiziksel aktivite azlığı ve fizik kondisyon yetersizliği kalp- damar hastalıklarının oluşumunda önemli bir risk faktörüdür.

Gün içinde olabildiğince adım sayınızı artırmalı, tempolu yürüyüşler yapmalısınız. Kalp sağlığınız için haftanın en az 2 günü ve en az 30 dakika egzersiz yapmaya özen gösterin. Ancak hiçbir yakınmanız olmasa bile egzersiz uygulamalarına başlamadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçmelisiniz.

Kan Şekerinizi Kontrol Altında Tutunuz!

‘‘Diyabet Damar Duvarının Esnekliğini Bozar.’’

Diyabetli hastalar sıklıkla kalp krizi gelişmesi sonucu yaşamlarını yitirmektedir. Kalp-damar hastalıklarından ölüm oranı tip-1 diyabetlilerde 3-10 kat, tip-2 diyabetli erkeklerde 2, kadınlarda ise 4 kat artmaktadır. Çünkü diyabet damar duvarının esnekliğini bozarak kanda pıhtılaşmayı artırmakta ve damar iç yüzeyindeki hücre hasarını kolaylaştırmaktadır.

Testlerinizi ve Doktor Kontrollerinizi Yaptırınız!

Kalp-damar hastalıkları genellikle hiçbir belirti vermeden sinsice ilerlemektedir. Düzenli ve erken yapılan testler, hastalıkların başarıyla tedavi edilmesinde büyük rol oynar ve hastalıkların ciddi boyutlara varmadan tespit edilmesini sağlar. Erken teşhis ile tespit edilen hastalıklar ilaç, küçük girişimsel metotlar veya yaşam alışkanlıklarında yapılan değişikliklerle tedavi edilebilir.

Ailesinde Kalp Hastası Olanların Kardiyoloji Uzmanına Başvurması Gereklidir

Kalp hastalıklarına aile hikayesi önemli. Özellikle ailesinde kalp hastası ve belirli bir yaşın üzerinde olanlar Kardiyoloji uzmanına başvurması uygun olacaktır. Şişmanlık, diyabet veya yüksek tansiyon problemleri yaşayan ve sigara içen hastalar 30, sigara içemeyen kişiler ise 40 yaşından itibaren düzenli muayene olmalı ve aşağıdaki testleri yaptırmalıdır;

  • Total kolesterol
  • HDL (iyi huylu kolesterol)
  • LDL (kötü huylu kolesterol)
  • Trigliserid ve kan şekeri
  • Kan yağlarınızın yanı sıra tansiyonunuzu da düzenli olarak ölçtürmeyi ihmal etmeyin.
Read More